29 Kasım 2012 Perşembe

Serbest Analizler - Kişilik Kopyalanması ve Baudrillard



Wilhelm Reich'in yaşamı boyunca araştırmalarında ele aldığı ve uğraştığı konular arasında evren vardı. Galaksilerin oluşumunu ve evrimini 'orgonomie' ile doğruya en yakın biçimde açıkladı. O sıralarda nedense çok ses getirmedi. Ölümünden iki yıl sonra (1959) Hubble biraz katkı sağlayarak bu kuramı yayımladı. Hubble kuramı yani Bigbang Teorisi olarak adı anılmadan modern fizik tarafından yayınlandı.

Baudrillard Simülasyon kuramını yayımlarken isteyerek ya da istemeyerek büyük patlamaya ilişkin müthiş ipuçları oluşturdu. Giderek sanal alemin girdabına yakalanmamız ve bundan hiçbir zaman kurtulamayacağımız gerçeği tıpkı büyük patlama teorisine benziyor.

İnsanlık tarihi ve 'kopyalama' işlemi üzerinden ilerlemiştir. Kitaplar, filmler, destanlar, mitler, mitolojilerin hepsi bir kopyalama tekniği içeriyor. Baudrillard bunun üstünde çok duruyordu. Hayatın ve anlamının bir kopyalama olduğunu ve 'İmkansız Takas'lar ile sürdürülebildiğini bildiriyordu bize. Sanayi devriminden sonra sanat eserlerinin ve benzeri şeylerin hızlı ve çok kopyalanması, sanatı trans-estetik hale getirdiğini vurguluyor. Artık saf bir eserin oluşamayacağı gerçeği yatıyor burada. Artık hiç kimse orjinal bir şey bulamayacak. Artık 0 noktasından yola çıkılmayacak. Sadece anlam yüklemeler ve sayılarla ve harflerle, sanal aleme kopyalanacağız.

Büyük patlamaya ve simülasyona geri dönersek; ilk elektronik aletlerin gelişmesiyle zincirin halkaları git gide büyüdü. İnternetin bütün dünyada giderek yaygınlaşması çok sürmedi. Ve 'gerçek hayatlar' oluşmaya başladı sanal alemde. Eskiden kopyalamanın çoğu zihinde olan bir şeydi fakat internetle birlikte bu tamamen " Kullanıcı adı ve Şifre'ye" döndü.

Sanal alem kopyalamanın en son gidebileceği yere doğru ilerledi: KİŞİLİK KOPYALAMASI'na.

Büyük patlamadan sonra oluşan galaksiler gibi, parçalar oluştu internette. Borsalar, Kredi kartları, Kağıdın Değeri -Para- gibi anlam yüklenilen şeyler direk kopyalamanın başında yer aldı.

Artık bir kişi bir çok kişilik bölünmesi yaşayabiliyor. Bunun tek nedeni tabiki de internet değil. Öncesinde telefonun işlevi de var. Kişilik Kopyalanması statü farklılıklarını kapatmak için çıkmıştır. Bütün dünyanın tek eşit olduğunu yer internet alemidir. Öncesinde telefon,televizyon, radyo ve akabinde Akıllı Telefonlar.

Kişilik bölünmesi ile koplanması sanal dünyada hemen hemen aynı duruma düşer. Kişiliğin sana dünyaya geçmesi bölünmedir ama bu bölünme o kadar derinlerden bir sarsıntı hale gelir ki; bölünme kendini kopyalama sürecine girer. Ruh ile beden iki ayrı norma itaat etmek durumuna gelir. Yüzyüzeyken çekingen veya utangaç olan kişiler sanal dünyadaki kopyalarıyla kendilerini cesaretli, atılgan gösterebilir. Göstermekle kalmaz, sanal dünyada bunu uygular. İşte Teori ile Pratik burada birleşiyor. Olaylar olguya, gerçek sanala, kitap cümlelere, filmler repliklere dönüşüyor. Enformasyon direk ruha temas ediyor. Herkes 'tek başına' takılmak istiyor bilgisayarda kişiliğinin kopyasını sadece kendi göstermek istiyor. Bunun için akıllı telefonlar var oldu, bunun için televizyon dizileri muazzam bir kitle topladı. Gerçekte yaşanmayan her şey, sanalda yaşanabiliyor.

Sanal dünya büyük patlamasını yaratalı çok olmadı,
Bayt, Megabayt, Kilobayt, gigabayt, terabayt daha sonraları olacak petabayt, eksabayt, zettabayt.
Giderek harddiskler büyüyecek evren gibi. Sanal çöplükler oluşacak -oluşmaya çoktan başladı aslında-.
Meslekler 'tuş takımları'na dönüşecek.

Sosyal ağlar daha çok daha çok kişilik kopyamalarına uğratacak insanları. Facebook, Twitter gibi siteler insan ruhunun duygularını daha çok pay edecek. "BEN" merkezli profil hayatları oluştu, oluşacak.

Ve bu patlama dünya üzerinde yaşamış 100 milyar insanın bir ruh patlaması olacak bir nevi. Kısa ve yıkıcı. Aç insanların fotoğrafları paylaşılıyor ve sokaktaki aç insanları görünce umursamama durumu söz konusu. çünkü ruhunun bütün duygusal yönlerini sanal aleme kopyalamıştır insanlar. Muhalefet insanları bile karşı durumlarını böyle gideriyor.

İktidarlar, sanal alemde olan biten her şey için ceza verme yetkisine sahip oluyor.

İlerde cezalar artık bunlarla ilgili olabilir. Sanal kopyalarıyla bağlarını kesme bir durum söz konusu dahi olabilir. Sen hırsızlık mı yaptın? 3 yıl internete erişimin yasaklanacak. Önleyici önlemler bulunacak bunun için.

Gittikçe Baudrillard'ın Simülark'ına düşeceğiz. Sanal dünya gittikçe gerçek dünyaya benzeyecek. Parası olanlar VİP sitelerde olmayanlar FREE sitelerde takılacak. Ve çoktan bu oluşmaya başlandı bile!

Baudrillard'ın İmkansız Takas Kitabından birkaç cümle:
* "Geçeklik giderek teknik ve verimli bir hale geliyor, her şey kayıtsız şartsız gerçeğe dönüşüyor, ama artık hiçbir anlam taşımadan. Gerçekliğin dilötesi biçimleri de (beşeri ve toplumsal bilimler, teknik ve işlemsel diller vb.) kendi hedeflerine uygun olarak dışmerkezli bir düzene göre gelişiyorlar.
* " Sanalın sonsuza dek dolaşımda olması, Gerçeği hiçbir şeyle takas edilemeyecek hale getirecek."
* "BUNDAN BÖYLE ŞİMDİ VE BURADA DEĞERİN OLUŞTURDUĞU BÜTÜN YAPILAR 'HİÇ' İLE TAKAS EDİLİRLER"

Baudrillard hiç ile en merkeze iniyor. İmkansız takas değerlerinin gücünün kısır döngüsünü ve sonsuzluğunu vurguluyor. Artık geri dönüşün olmayacağını biliyor. Büyük patlama'da aynı şekilde bizim zihnimizde yer etti ve biz İNSANLAR kendi büyük patlamasını gerçekleştirdi.

Ruhun çoğu sanal dünyaya kaydı, ağlara, sinyallere kaydı. Nesiller yenilendikçe, herkes; nerede, ne zaman, ne yaptığını daha çok belirtecek ve gittikçe bütün dünya gönüllü birer 'canlı nesne' olacak. Özne giderek nesneleşecek ve nesnenin hakimiyeti geri dönülemez bir felakete açılacak. Fraktal yapılar, en büyükten en küçüğe ulaşacak. Kişilikleri tamamen sanala kayacak ve orada hayatlarına devam edecekler...Bir nevi Huxley'in gönüllü köleliği, bilinemezci bir köleliğe kayacak...














8 Kasım 2012 Perşembe

Nicholas Kalmakoff


Nicholas Kalmakoff (1873-1955)

Nicholas Kalmakoff dini mitleri kendi bellek gücüyle açıklar. Kadınların gizli saldırısını ve onları masum gösteren zamanları iyi betimler. Çıplaklık, beden gücüyle besleniyorsa neden cennetteki huriler giyiniktir sorusu bence tam ona göredir.



      Kadınların erkekler üzerindeki egemen baskısını anlatan bu resim, dinide harmanlayarak daha iyi anlatır. Tiksinerek çürümüş erkek suratına bakan kadın üstündeki şeyi pençeleyerek kaldırır. Erkek suratının böyle resmedilmesinin ana nedeni kadının onun ruhunun çürümüş olduğunu düşünmesi olabilir. Modern bir açıklama getirirsek, siyahi olan yüz ezilmişleri temsil ettiği için kadın ondanda tiksinmiş olabilir. Ezilmiş bir erkeğe bakan kadın suratı kendisinde vardır çünkü. Çok ince bir ayrıntı olarak kadının kollarının 'kara panter'in kolları olmasıdır. Dini harmanlamak burada devreye girer çünkü Hristiyanlık alemi belirli imgelerinden biri olan kara panter Hz. İsa'yı imgelemek için kullanır. Dini bir imgenin kadının kollarını temsil etmesi hiç şaşırtıcı değil. Kadınların bi nevi intikamını da anlatan bu resim onu bir yerde de haklı kılar.

     Resmin belkide en kilit noktalarından biri arka fon renkleridir. Erkek yüzünün arkasında güneş vardır fakat kadınınkinde yoktur bunun nedeni kadın kendini güneş olarak görmek istediğindendir. Erkek-kadın çekişmesinin en alt katmanıdır da bu aynı zamanda. Erkek bir güç arayarak, kadın ise gücü kendinde bularak yaşar. Erkeklerin düşünme konusunda bu kadar çok ön planda olmasının nedenlerinin de temelinde bu yatar.

    Kadının bedeni rengarenktir. Kanatları çoktur ve cafcaflıdır. Saçları, eriyen bir beyni andırır. Renkli ve şekilli. Erkeğin yüzünü örten şey ise beyni andırır. Kadın onun beyninin arkasında olup biteni görünce mi tiksinir yoksa erkeği bu hale getiren o mudur bilinmez.

     Dinleri vücudunda harmanlayan kadın, kara panterle hristıyanlığı, Şahmeranı andırması ve yeşil tonun ağırlığıyla islamiyeti temsil eder. Hatta ve hatta tavus kuşuna benzerliğiyle Melek-i Tavus'luğuyla Yezidiliği andırır. Göğüsleri körpe ve dinçtir. Kadınların en önem verdiği organların başında gelir göğüsleri çünkü ilk etapta onu sergiler ve öteki kadınlardan en önemli farkı göğüsleridir.

       Bir bakıma da resim Ortaçağdaki Ursulacılığı da temsil eder. Ursula 11.000 bakireyle avrupayı dolaşan bir rahibedir. Bakireliği savunur ve Köln'de şehit edilir. Onun bakış açısıyla da açıklanabilecek bir resim olduğundan  Kalmakoff'un imge zenginliğine hayret edebiliriz.


Yılan bütün öğretilerde kötülük olarak imgelenir. Dini öğretilerin yanında bazı efsanelerde de karşımıza çıkar. Örnek olarak Lokman Hekim'i verebiliriz. Ölümsüzlüğün ilacını bulan Lokman Hekim, su içmek için bir dereye yanaşır, yılanı görüp korkar ve formül suya düşer. Sudan çıkardığı formülde ise sadece iki kelime yazar: Soğan ve Sarımsak. Bunun bir çeşit versiyonu da Gılgameş'te görülür. İnsanlık Tarihinin ilk destanı olan Gılgameş ölümsüzlüğü aramaya gittiğinde ve onun yerine ömrünü uzatan bir ilaçla evine döndüğü zaman  ilacı talihiz bir şekilde yılan yer. Yılan imgesinin kaybettiği çok zor görülür. Bunun içindir ki resimde secdeye yatılır ona. Tek bir kişi olarak değil nesiller boyu bir diz çökme mevcuttur. Bunu secdeye yattığı anda güneşin arkadan parıldamasından anlayabiliriz. İki ağaç arasında olmaları ise ironiktir. Doğanın içinde her şey olur mesajı veriliyor.




30 Eylül 2012 Pazar

Leo Dohmen

Leo Dohmen (1929-1999)

Bir kaç fotoğraf..

Dohmen fotoğraflarını minimalist bir düzlemde anlatır. Bilinemezcilik ile din figürü ağır basar. Karanlık ve kadın bedeni tabi ki anlatmak istediklerine tercüman olur. 

Burada dudağın vajinaya benzetilmesi ön planda gözükürken tam tersi durumunda varlığı söz konusudur. Olayın perde arkasında; vajina, dudağa benzer. Yeri geldiğinde konuşmak ve susmanın yerini iyi belirlemek. Paralel olarak ikisi de birbirine çok benzer. Doğarken, konuşamayız zaman geçmesi gerekir. Ergenlikten önce ilişkiye girilmez vajina kendini tamamlayamadığı için. İkisinde de 'ilk' önemlidir. İlk kelime ve ilk cinsel ilişki. 
Benzerlikler daha çok arttırılabilir fakat burada önemli olan faktör dudak ve vajina arası gidip gelen düşünceler değil. Dudak bir köprü oluşturuyor vücut analizinde. Kalbin, üreme organı vajinaysa; beynin üreme organı gözdür. Bunlar, dudaklar bir köprü olarak birleştirilir. 
Fark olarak ele alırsak; dudak en tehlikeli organdır. Şehvetin sağ kolu ve gözün ana damarıdır. Köprü olmasının en büyük nedeni de budur zaten! Formüle edecek olursak:

Kalp                                                            Beyin
                                 Dudak                          
Vajina                                                          Göz
               


Vücuttaki kıllanmaların kökenine bakacak olursak altında vahşilik yatar. Kapan her şey vahşileşir ya da özel olarak kişiye saklanır. Fotoğraftaki birinci anlam özel olanın vahşiliğine dayanır. Leoparı elde etmenin zorluğuna. Hiç bir silahın olmadan elde etmenin imkansızlığı. Elinde her zaman silahın olmak zorundadır.Kimine göre para, merak, aşk vs. ama bir silahın olmadan karşı tarafı asla elde edemezsin. Vahşi ve kendine sakladığı şeyi elde edemezsin. 
İkinci anlamı; kadınların lüks düşkünlüğüdür. Güçlü olan şeyleri ve güç simgesi olan şeyleri üstlerinde taşımayı severler. Göstermek isterler. Kendi fiziksel güçsüzlüklerini, duygusal çöküntüyle birlikte yok ederler. Geriye sadece üreme organları kalır ve bunu da iyi pazarlar insanlara. Pazarlamak derken; duygusal anlamda ve egosal manada.
Üçüncü anlamı; toplumun kadınlara yüklediği yuvayı dişi kuş yapar teoremidir. İnsan olarak güçlü olan ruh, sadece bir organa indirgenerek; omuzlara yük verir. Omuzdaki yük ise, üreme organına düşer. İstenmeyen bir bebek gibi, düşür toplum bu bebeği. Gücün temsili olan,bir organın paralel evreninde.


Yalnızlığın verdiği bir güçle var olan, konuşma isteği vardır her insanda. Sıcak sıcak düşüncelerini birileriyle paylaşma isteği vardır aynı zamanda. Konuşmak ve bunu anlatmak, anlatabilmek. Ağızdan çıkan her söz aslında bardağa dolan çaydır. Onu birilerine içirmek ister. Bununda ancak yazmayla olması gerektiği ise vurgulanır. Gözlük, imgesi burada devreye giriyor. İnsanlar her düşüncesini başkasına anında söyleyemeyeceği için yada söylese bile karşı tarafın  anlaması garanti edemeyeceği için önemli bir durum arz ediliyor yazmak adına..
Erkek kullanılmasının nedeni; erkeklerin yazmaya daha çok yeteneği olduğunu vurguluyor. 
Erkek çaysa burada kadın kesinlikle şekerdir. Tatlı bir sohbetin ancak böyle gerçekleşebileceği ise hiç kuşkusuz doğrudur.
Yoksa yalnızlık sadece, bardağa akan dibi olmayan demli bir çaydır...




Bu iki fotoğraf ise evliliğin temelli üzerine oturtulmuş tabulardır. Evlilik durumunda bile teslim olma durumu yoktur kadınlarda. Her zaman saklanılan ve karanlıkta kalan yerleri vardır. 
Evlilik dışındaki ilişkilerde, alttaki fotoğraf, evlilik ilişkilerinde ise sağdaki fotoğraf temel alınmalıdır. 
Evlilikten kastım, cinsel ilişkinin düzenliliğidir. 

15 Temmuz 2012 Pazar

Serbest Analizler - Sigaranın Dışavurumu


Sigara, kızılderilerden gelen bir tür olgusal çökertmedir. 'Modern sigara'nın temelleri 20. yy başlarında atılmıştır. Öncesi de, sigara kırsal kesimlerin bir tür keyif aracıydı. Televizyonun olmadığı, sosyal hayatın kısıtlı olduğu yerlerdeki kişilerin sararak içmeye başladığı ve bunun bir tür zararı olmadığı artık kesindir. Reklam sektörünün acı gerçekleriyle filizlenen sigara, tütünlükten çıkıp başka bir boyut kazandı. Çok başarılı reklam kampanyaları süregeldi. Sigaranın, tam bir piyasaya dönüşmeye başladığı yıllarda ünlüler afişlere basıldı, doktorlar tavsiye etti, moda bile bunun değiştirildi - Lucy Strike-. Ve zamanla çıkan her marka kendi "tat" unsurunu yarattı. Bu kendilerine özgün tadı yakalamak için değişik kimyasallar kullandılar. Kanserin kaçılmıza olayı metastaz olarak reelde bizleri ölüme sürükledi. Sadece gerçekte bir metastaz değildi bu soyutlama olarak da kişilerin üstüne sıçradı. Ailesel yapı olarak sigara bir "büyüklük" meselesine dönüştü. Toplum öyle bir hal aldı ki; Baudrillard'ın üstünde çok durduğu 'fraktal' yapı en belirgin olarak sigarada çıktı. Reklamcı saçmalıkları kendilerine yer etti, örnek olarak; insanlar sigarayı ölümü yenmek için içiyor gibi safsatalar attılar ortaya halbuki; ölümü yenmek gibi bir olay ya da olgu yoktu ortada sadece ve sadece bir bastırma vardı.

İnsanlık tarihinin başlangıcından beri süregelen aile baskısı; teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bir tür dışavurumu oldu sigara.

Fraktal evre kendini toplumun dışavurumuna bıraktı. Örnek olarak: Bir insan güzel şeyler yedikten sonra tuvalete gider ve dışkısını bırakır. İnsanlık tarihide böyleydi, güzel şeyler oluyor, aşk,sevgi belkide intihar gibi. Bunu savaşlarla bırakıyorlardı bir dışkı gibi; fakat 20. yüzyıldan sonra savaşların yerini fraktal yapılar aldı. Simülakr olarak benzeşen hayatlarımız simülasyon olarak bizim dışavurumumuza kaldı. Milyarlarca dal sigara var ve bu kadar içilmesinin nedeni bir paketti ortalama 20 adet olmasıdır. En azından yeni başlayan insanları için bu böyledir, bağımlılıktan önceki evre "çok şeye sahip olma" evresidir ve bu aynı zamanda bir büyüme sendromu olarak benimsetilmiştir. Kavanozun içindeki başkaldırıya ulaşma çabası.
Modern sigarayı evrelersek;
1) çok şeye sahip olma
2) büyüklük isteği
3) boş zamanın olayı (sonraki yıllarda olguya dönüşen bir şey)


Sürekli yenilenen bir şey. Artık insanlar sadece vakit geçiremiyor. Topluca buluşmalar kendini suskun anlara bırakıyor. Sürekli kendini yenilenen konuşmalar yapılıyor. Belkide -sosyal paylaşım ağlarıyla birlikte- sadece 'haberdar etme' isteği kalmıştır içimizde. Toplumun istemediği her şey, yapılana dönüştü. Yapılan bir takım olgular suç sayılmaya başlandı. Dejavulaşan hayatlar oluşmaya başladı. Sigara artık bir kaçış yolu, zaman geçirme olarak kaldı hayatlarda. Reklamcıları zamanında salakça analiz ettikleri, "ölümü yenmek için sigara içilmeli" tezi yerini, boş ( sürekli bir boşluk)  zamanların dumanına bıraktı. 
 Eskiden yapılan her şey ayrı ayrı değerlendirilirken şimdi sadece bir şeyle değerlendiriliyor. Hayat yaptıklarımızın toplamıyken şimdi sadece bir adla ölüyoruz. 
Nominalist yaklaşımlar yok artık. 


Mukadderat çağındayız. Eskiden agnostik bir yapıyla ilerlerdi hayat ( dini açıdan değil, toplumsal açıdan). Toplumda ne olacağı bilinemezdi, şimdi her şey belli. Bir farenin labirentte kalması gibi. elbet bir gün çıkacak oradan ve elimizdeki tek bilgi bu. Fare ya ölü çıkacak ya diri. Köhneleşmiş hayatlarımızın tek agnostik düşüncesidir bu..




















10 Temmuz 2012 Salı

Kötülüğün Şeffaflığı - Jean Baudrillard

Ayrıntı yay. 1998


*Dipnotlar ve -Yorumlar


*"Özgür kalan şeyler sonu gelmez biçimde birbirinin yerine geçmeye ve böylece gitgide artan belirsizliğe ve şüphelilik ilkesine mahkumdurlar."
-Özgür kalan şeyler içinde halkı var sayarsak, sosyalizmi referans alarak bakmak mantıklı olacaktır. Kapitalizmdeki vahşi kötülük, sosyalizmle birlikte nereye gidecektir? Özgürlüğü, artık herkesin ağzına dolanmış bir söz olan hapishaneyi taban alarak açıklamak materyalist saçmalığa örnektir. -ki bu maddesel söylemleri "düşünce" olarak etrafa yayarsak tahrip gücü o kadar az olacaktır. Her an bulaşan bir hastalık olan 21. yy artık geri dönülmez bir halde, belirsizliğe gidiyor. Her şey, birbirinin yerine geçirilmiş gibi gözükse de,aslında her şey bizden alınıp boşluğa ve sahte özgürlüğe gidiyor..

*"Artık hiçbir şey (Tanrı bile) sona ererek ya da ölümle yok olmuyor, doygunluk ve şeffaflık yoluyla, bitkinlik ve kökü kazınma yoluyla, simülasyon salgını ve ikincil varoluş olan simülasyona aktarılma yoluyla yok oluyor her şey. Artık ölümcül bir yok olma biçimi değil, fraktal bir dağılma biçimi vardır."
-Bu söz belkide, 20. ve 21. yy özeti gibidir. Sona eren bir şey yok. Herkes Foucault'nun hapishanesine girdi bile ve oradan kurtuluş ne yazık ki; yok! Bir simülasyonda mı yaşıyoruz sorusu artık yaşıyor muyuz sorusuna dönüştü. Makine gibi çalışıp, köpekleri gibi ölüyoruz. Cenaze törenleri artık acı gelmiyor.


*"İyi, artık kötünün karşıtı değildir. Hiçbir şey apsisler ve ordinatlar halinde düzenlenemez artık. "
-Artık kötünün kelime olarak da içindeki değerler olarak da eskisi gibi olmadı açıktır. Artık dinsiz olmak bir kötülük gibi algılanmıyor. Şeytan artık sadece deyimler ve atasözlerinde saklı. Kötülük, artık Kant'ın niyet düzeninden de çıktı artık. Düşünmek ve pasif halde zarar isteme birer suç sayılır oldu. Suç ve kötülük artık aynı ipte gösteriliyor. İnternet ağları, televizyon kanalları hepsi artık birer yaratıcı gücü bulunan tanrılar oluverdi. Biz onları kutsallaştırdık. Sıkılan canımızı, böyle fraktal bir yapıya bıraktık. Savaşın ertesi bize televizyon ve interneti getirdi..

*"Vaktiyle beden ruhun metaforuydu, ardından cinselliğin oldu, bugün artık hiçbir şeyin değil; beden metastaz yeridir. "
-Ruh>Cinsellik>Metastaz ( Kanserli hücrenin vücut da yayılması)
Bedeni ruhla açıklamaya çalışırken, cinsel dürtüler geri planda kötü olarak bize nakledildi. Sanayi devriminde temelli atılan bu süreç 19 yy sonlarında hızlanmaya başladı ve I. Dünya Savaşıyla o kadar çok hızlandı ki; cinsellik artık bir haz değil, elbise oluverdi. Bilinçaltına giden bütün yollar reklamcılığın pornolarıyla doldu taştı!

*"Her şey arzu nesnesidir."
-Yorum yok!

*"Politika gösteri içinde, cinsellik reklamcılık ve pornoda, her türlü etkinlik kültürü olarak adlandırılan şeyin içinde estetik kazanıyor."
- Bu yolla her şey trans bir hal aldı. Herkes bir sanatçı gibi anlama ve üretme çabası içinde kayboldu. Kaybolmayanlar ise sessizlik yemini etmiş gibi köşelerine çekildi.

*TRANS-ESTETİK                  
*TRANS-SEKSÜEL                   > oluşan bu 3 yapı artık eskiye değil, geleceğe yönelik bir umutsuzluğun
*TRANS- EKONOMİK                 başladığını bildiriyor.

*"Varım, buradayım değil; görülüyorum, bir imajım; bak bana! Narsisizm bile değil bu; sığ bir dışadönüklük, herkesin kendi görünüşünün menajeri haline geldiği bir reklamcı saflığı."
-Zannımca, bu söz milenyum çağındaki çocukların olgunlaşmasıyla tavan yapacaktır. Her taraf böyle düşünen insanlarla doldu-taştı..Özellikle 2008 Facebook, 2009 sonlarına doğru twitter ile insanlar bir simülasyon ağının geri dönülemez temelini attılar. Ben Varım. Çünkü arkadaşım fazla!




"İnsan mıyım, makine mi? Bu antropolojik sorunun yanıtı yok artık."




















13 Haziran 2012 Çarşamba

Remedios Varo

Remedios Varo (1908-1963)

 Remedios Varo'nun dünyası, fantastik imgelerin havada uçuştuğu bir akıl matematiğidir.
Ben en özellerini kendime sakladığım için sadece iki tane eserini analiz edeceğim:

Bu resmi koca bir evren olarak nitelendirebiliriz.
Hayattın öncesinde, dünyanın ötesinde sadece "karanlık" vardır söylemini merkez alarak..
Ağaçların yaprakları yok denecek kadar az, burada dünya yeni oluşuyor. Yerdeki otlardan da bu anlaşılabilir.
Ortada bir atomun resmi var. hızlı dönüyormuş hissi yaratılmış ki; döngünün de hızlı geçtiğini gösterile bilsin diye.
Kırmızı bir kule var. Kapısının yanında ince belli bir kadın ve pencerede başka bir kadın var. Erkeğin ortalıkta olmayışının nedeni, ya kulededir ya da kule onun üreme organı olarak resmedilmiştir.
Eğer erkek kulede ise, şimdiye kadar "kadınlar" yüzünde savaşlar  bu yüzden çıkmıştır. Kadının gördüklerini erkeğine hissettirme sebebi bunda büyük rol oynar.Ve kadınların "gizli lezbiyenlik" saplantıları bunun en büyük kanıtı sayılabilir.
Yok eğer kule erkeğin üreme organı ise; mitolojiye bir gönderme vardır. Uranos ile Gaina yani yeryüzü ile gökyüzü. Penisi kesilen Uranos'un hemen önceki halide denebilir.
Atomun suda yansıması gecedir. Su ayrıca hayat demektir.  Burda kesin ve nihai bir şey vardır, varoluş karanlıktan gelir. Atom, karanlığın 'kırmızı kule'sidir..
Ağaçlar ise sonsuzluğun döngüsü...
Ve hepsinin uzağındaki ışıklar, sonsuzluğun patlamasıyla anlaşılabilir. Büyük patlama teorisinden, erkek-kadın ikilemine kadar...



Bir akşam yemeğinden ziyade, günah döngüsünü anlatır bu resim..
Yasaklanmış meyvelerden nar ve elma bir döngüde sağa doğru akıyor.Tabaklar ise kalp biçiminde bir figür ortaya çıkarıyor. Şöyle çözümleyebiliriz; Sağ tarafın yani yaratılığın yönüyle, günah döner. Bunun kalıbı ise 'alt tabaka' olan tabaklar-dır. Kalp biçiminde sekiz tabaktan yukarı doğru çekilen döngü. Sekizi yan yatırırsak sonsuzluk.
Burada kesin bir şeye değiniliyor, günah her zaman her olmuştur ve olacaktır. sadece kalp değişir. döngüde muhakkak bir yasak meyve olur.
Kasvetli bir yerde oluşan döngü, sadece bir düzleme baktığımızı gösteriyor. Sonsuzluğun içindeki başka olaylar ve olgular. Bizim evrenimiz belki böyle bir yerdedir ve bu yerin dışında gerçek güneş vardır?
Ortadaki mum bunun en büyük dayanağı olabilir. Mum eriyene kadar döngü devam edecektir. Sonsuz olan tekrar karanlığa gömülecektir ki; dışarısı daha net görünsün.
Mağaralarda yaşayan kelebekler gibi..
Masanın 4 ayağı vardır ancak bunun sadece ikisi görünür. Öncelikle size şunu hatırlatmalıyım:
Sicim kuramına göre evren; iki tane dört boyutlu membranın çarpışması sonucu oluşmuştur. Çarpışmadan sonra muazzam bir enerji, büyük miktarda ısı ortaya çıkmıştır. Buna yunanca "ekpirotik evren" denir, yani Ateşten doğma.
Bu bilgiden sonra eminim eserdeki renk düzeni ve masanın duruşu daha çok anlamsallaşacaktır.
Masa hepsini ayakta tutarken, birden nesneler yükseliyor döngüde.

11 Haziran 2012 Pazartesi

Jake Baddeley

Jake Baddeley (1881 – 1953)

Baddeley'in eserleri bende daima, gecenin içinde barındırdığı esrarengiz imgeleri açığa çıkarır. Ruh Jake'in imgesinde genellikle kadındır.
Rüya yorumculuğundan kaynaklanan bir düzlemde eserlerini yaratır. Gecenin baskınlığı, rüyanın erdeminden gelir.



 Kıskaçta olan bir kadın vardır. Duvarlardan iki delik kadının arkasına yansır. Hayatın kapalı bir kutu olduğunu ve ancak bize, pencerelerden gösterdiğini anlatır. Sağ elinde bir kilit, altında ise sular vardır. Bir şeyleri açmak istediği kesin gibi görünse de, kendini kilitliyor da olabilir. Beynin sağ tarafı bir bölünmüşlük yaşıyor. Sağ taraf insanın yaratıcı tarafıdır. Sol ise adaptasyon tarafı. Kadın yani ruh yaratıcılığıyla bir bölünme hali yaşıyor. Sol eli ise bunu çözümlüyor-muş gibi bir durum içindedir. Kalp ile beyin çekişmesi gün yüzüne çıkıyor.
Sağ tarafı özgürlüğe giderken Sol yani onu inceleyip kendine göre yorumluyor. Sol tarafın 'din' olduğu açıktır. Yarı-melek kanadı sol gözünü sarar. 
Sağ ise bölünmüş bir şekilde kurtulmaya çalışır. Kendini kilitliyor-muş gibi bir izlenim olursa eğer durum daha basit açıklanacaktır. Gece olduğunda ruh bir mahkemeye çıkarılıyor. 
Fakat bunun gece olduğunda ruh serbest kalmak istiyor diyede çevirebiliriz.. Sağ tarafın mavi yani özgürlük istemesi, sol tarafın grimsi yani dini açıklamalarda bulunması bize büyük ipuçları verir.  Resmin ise belkide en büyük ayrıntısı arkadadır. Arkada bir ayna çerçevesi vardır. Kişi gece aynasının kendi yansımalarının gücünü bulmak isteyişi yüzünden bu durumdadır.
Tepede ise şeffaf bir küre dengededir. O küre yarın sabah olduğunda her şeyin yine eskiye döneceğinin büyük bir habercisidir de aynı zamanda. 






Hava biraz kapalıdır. Kadın elinde bir anahtarla atın üstünde durur. Anahtarı üzerinde sancağa benzer bir bez vardır, öteki bezin ise kadından mı yoksa elinde tuttuğu başka bir anahtardan mı geldiği bilinmez durumdadır. Eğer öteki anahtar yoksa burada kadın devreye girecektir sanki. 
'Truva atı' imgesi bir baskının olacağı haberidir. Bu baskın, ruhun gerçekten ne istediğini belirleyecektir. Anahtarlar sokulursa, yeşilliğe karışmak ve özgür olmak istenci vardır. Sağ alttaki boşluğun nedeni, büyük bir ihtimalle anahtarın yeri olduğu içindir, bu da anahtarın sadece bir tane olduğunu gösterir. Bu durumda kadın, öteki anahtarlığa da aynı anahtarı sokacaktır. Zorlu bir süreç sonunda gelmiştir kadın. Atın ise içinden ne çıkacağı meçhuldur. Önemli bir ayrıntı ise kapının olmayışıdır. Bu kadar anahtar deliği, anahtar ancak bir uğraşın ötesine geçemez anlamı acıda olsa beliriyor beynin köhne damarlarında. 
Arkadaki altın çember, bir göz imgesi olarak olanı biteni hakim bir bakış açısıyla izliyor. 
O büyük çaresizliği özellikle!






Piyon,At ve Kale satranç tahtasında dururlar. Maça as kadını ve orduyu temsil eder. Bir savaş haberi gibidir bu eser. Kadının başında kağıttan bir şapka vardır. Önemsiz bir şeymiş gibi olduğu halde takılan.. Elinde sancak mavi-özgürlük beyaz-saflık göstergesi. Parmaklarıyla değdiği bir karga-burun. İnancın sembolizmi.
Atın altında ise bir mektup vardır. Burda en önemli ayrıntı ise Karo beşin Kaleye yakın bir konumda olmasıdır.
Karo beşin destede anlamı: Düşmanınız çok olan birinin çizdiği yoldur. Bu yol çok kederlidir de aynı zamanda. 
"Bir taraftan beklediğiniz haber veya mektup gelecektir ama, sizi üzüntüye düşürecektir." O mektup kuşkusuz bir atla gelecektir ve Ordunun piyon gibi önemsiz kaldığını bildirecektir. Bu işin maddi boyutu. Manevi boyu ise, ruhun bir karar aşamasında olduğunu fakat bu karar aşaması gerçekleşirken haberlerin hep kötü yönde olduğu gerçeğidir. Kişi egosuna sarılarak, kendini sahte bir komuta ilan eder. 






İyi bir insanın nasıl olması gerektiği anlatılmıştır bu eserde. En sağda, bir kağıt vardır. Üzerinde A harfi işlenmiştir. B harfi olan kağıt ise daha büyüktür. Burada büyük bir mesaj gizlidir. Hayatta ilerlerken, ilk başladığın yer, bir sonrakinin ancak yarısı olabilir mesajı. Fakat, C harfi, çok azdır, D ise silikleşmiştir bile! 
A'dan B'ye geçerken çoğu insan bırakır ama C Çok rahattır artık bunu kimse kolay kolay anlamaz. Ruh onu büyük bir özveriyle, tutuyor. İlerlerken, uçmayı öğreniyor kuş. İlerlemek ise ancak okumaktan geçiyor.
Sağdan sola ilerleyen döngü. Kalbin boşa gelmeyeceğinin altını çiziyor. İleri giderken her zaman sağ beyninle düşün ama sol tarafa git. Kalbinin dilediği yere.
Sonunda bir kartala bürünen ruhun arkası tüylenir. Yeşil bir giysi giyer bu; onun doğayla iç içe geçtiğinin simgesidir. Yarım gibi küpesi vardır bu; geceye artık hükmedebilir çağrısıdır. 
Özetlersek; Harflerin yolunda gitmeli ama kalbin ne istediğini unutmamalı yoksa ancan A'yı geçer B'de kayboluruz.



6 Haziran 2012 Çarşamba

Francis Picabia

Francis Picabia (1879-1953)

Evrim
Picabia'nin portre resimleri yahut "sahte doğa" resimlerini değilde, benim için yeri çok "ayrı" olan bir tablosunu açıklayacağım:


Üstteki resim; evrimin, dışavurumudur.
Basit renklerle anlatılmış, evrimin aslında basit olduğunu ve bu olgu "üst üste" geldiği için anlaşılmaz olduğunu vurguluyor.
yerde dört vücut vardır. sadece kadın ayaktadır. kadın havvadır, sağında yatan adam ademdir. ademin kolları başının arkasında umarsız bir tablo çizer. Balık havvanın içinden görünür, evrimin getirdiği yükü havva taşır.

Diğer iki vücut ise Kabil ile Habil'dir. Kabil tarihteki ilk katildir de aynı zamanda. Kabil, Habil'den büyüktür. Öldürme nedeni, kıskançlıktır. Güçsüz bir şekilde yerde yatar. Üreme organına yakın bir yerde, bir kadının başı görünür. Aynı zamanda burası balığın ağzının bittiği yerdir. Evrim, aynı zamanda pislikleşmeyi buyurmuştur. Kadın başı, Habil'in üreme organına yakılığı daha küçük olduğu için anneden aldığı libidoyu gösterir. Kabil bu libidodan mahrum kaldığı için içten içe ona karşı kötü hisler besler. Altta olan yengeçler, bu kötü fikirlerin temsilidir. Büyük olan Kabil'in yanında küçük ise Adem'e yakındır. Yani kıskançlık "büyük kişiye" yaklaşmaz fazla. Adem ise umursamazlığa devam ederek izler bunları. Gökyüzündeki iki kuş ise Havva ile Habil içindir. Habil'in üstüne gelen kasın eskizinin ayakları ise Adem'e dönüktür. Adem'in umursamazlığı bu yüzdendir işte. İki kadında onundur. Biri reelde Havva diğeri Havva'nın üç erkeğe verdiği libido. Kabil sol eliyle Habil'e dokunur. Bu çok önemli bir ayrıntıdır çünkü; Kabil kalbine yenilerek öldürmüştür kardeşini. Ve balık ağzıyla Habil'i yemeye gelmiştir. Evrimde güçlü olan kazanır.

Arkadaki gemi özgürlüğü temsilidir. Evrim'le bizi terk eden özgürlük.. Ona ancak ruhumuzla algılayabiliriz artık. Ya kuş olacağız ya da yengeç. Soldaki kaktüs ise evrimin zorlu sürecine binaendir.
Vücutların bulunduğu kara parçası, bir tepeyi andırır ve Adem ile Kabil saki sürükleniyormuş gibidir de aynı zamanda. Havva'nın başı yere dönüktür. Bu üç erkek bedeninde sıkışmıştır artık.. Konuşma hakkı sadece Adem'dedir, müzik kutusu onun yanındadır.Davul yanında iki salkım vardır, bu ise Adem'in testisleridir. Adem istediği zaman onları alarak müziği çalar ve hareketine devam eder!
Habil sol eliyle kulağını kapatır, kalbini duyamaz. Annesinden aldığı libido yeter ona.
Kabil'i bu kıskançlığa iten en büyük etken ise kuşkusuz Havva'nın sol eliyle onun yüzünü tekmeliyormuş gibi görünmesidir. Havva artık ondan libidosunu çekmiştir ve Habil'e yönelmiştir küçük olduğu için ve Habil'de günü geldiğinde bunlardan faydalanamayacaktır.
İlk katili buna sürükleyen ise kuşkusuz Adem'in sol bacağıdır. Havva'yı kıskanması Kabil'e bunu yaptırması bunun göstergesidir.
Aslında tek suçlu Ademdir burada o ise evrimin en büyük kanıtıdır.
Evrim, düşünmeyi getirmiştir insanoğluna. Düşünmek ise, sadece pislikleşmektir...


4 Haziran 2012 Pazartesi

Viva La Muerte - 1971


Filmin Adı: Viva la Muerte
Yönetmen: Fernando Arrabal
Yapım Yılı: 1971

Filmin başında Roland Topor'un eserleri vardır.

Son derece siyasi olan bu film, bir çocuğun aile yaşantısına göz atıyor.

Babasının yokluğu ile annesine olan cinsel arzuların artması çocukta bir travma yaratır.


Dikizlediği zaman, kendini cezalandırır. Acı onu doğru yola sokmaya çalışır. Arkadaş çevresi, açtır.
Şehre karşı işediği zaman büyük bir kahkaha atar. Filmin tamamını açıklamaya sayfalar yetmeyeceği için ben sadece son sahneyi açıklayacağım.




Müzik ile başlar sahne.
Kadın, yerde yatan öküzün yanına çökerek boğazının kesilmesini bekler.. Öküz babayı temsil eder. Anne, babanın boğazını keser fikir ayrılıklarına binaen. Babanın kanıyla kutsanır. Kötüleşen ve savaşın ortasında olan bir dünyada kadın ancak kanla kutsanabilir. İdeolojinin kurbanı olan bireyler, suçsuz kadının dışavurumuna mecbur bırakılırlar.

Viva la muerte türkçe olarak "Yaşasın Ölüm" demektir. Adıyla bütünleşen, bir sahnede kadın müzikle birlikte özgürlüğe ve çocuğunun günahlarını ödemeye çalışır.
Müzikle kaybolurken,
"Görmeyeli büyümüşsün evlat.
Babanın taşaklarını keseceğim." der.
İşin ilginç yanı, öküzün boğazını da kesen, taşaklarını da kese oğlu temsil eden kişidir. Anne eylemlerini çocuğu aracılığıyla gerçekleştirir.
Yaptırdığı eylem karşında yabancılaşan bir kadın görürüz. Yabancılaşmanın verdiği cesaretle kadın çift cinsiyetliğe adım atar. "Saf  ses"le yani çığlıla bu aşama tamamlanır. Öküzün taşaklarını kendindeymiş gibi sallandırır. Müzik yavaşlar. Kadın, çocuğunun hem annesidir hemde babasıdır artık. Geriye artık sadece çocuğun zigotluktan çıkması kalır. Büyümesinin tek çaresi budur.
Çocuğu, öküzün üreme organlarına diker. ve onu öper. Kadın aslında babayla olan cinsel deneyimini anlatıyor. Fikir ayrılıklarının kurbanı olan ilişkilerinde tek "gerçek birliktelik" sekstir. Çocuğun film boyunca cinsel saplantılarının nedeni de budur. Acı, ceza ve gizliliğin verdiği "gizli haz" bu sahnede ortaya çıkar.
Çocuğun saplantısının, "baba" eksikliği mi yoksa muhafazakar ailenin mi kaynaklandığı burada açığa çıkar.
Cinsellik, ideoloji tanımaz.
Ve bu sahnenin belkide en önemli ayrıntısı çocuğun "ameliyat"a girdiğinde görünmesidir. Çocuk ölüm kalım savaşo verirken, onun nasıl oluştuğu gelir gözler önüne. Kadın "annedir ve babadır"..
"Görmeyeli büyümüşsün evlat" cümlesi annenin, babayla birleştiğinde çocuğu unuttuğu zamana göndermedir.
Kadın, anne ve baba olduğu zaman çocuğunu unutur aslında. ona ödül gibi gelen o "gerçek seks" aslında en büyük yabancılaşmanın başıdır.
Libido eksikliği ile çift cinsiyet birleşimi çocuğun şehre işediği sahneyle birleşince ne büyük bir ironi çıkıyor...
Şehir, gölgesi olu veriyor.
Gölge demişken bu durumu özetleyen bir dize aklıma geliyor:

"ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen" L. Aragon


3 Haziran 2012 Pazar

Marcel Marien

Marcel Marien (1920-1993)

Bir kaç fotoğraf..

Marien fotoğrafları "kadın bedeni" üzerine kuruludur. Seçilen tema üzerine, beden kullanılarak anlatılmak istenenin fazlası anlatılır..


Kadın kendi vajinasından dudaklarına bakıyor. Kendi ağzını üreme organıyla bir tutuyor.
Yeşil ayna doğanın temsilidir. Kırmızı dudak şehvetin rengidir.
Sağ eliyle tuttuğu aynayla, doğayla iç içe olduğunu ve doğanın onun "mükemmel" vücuduyla uyum içinde olduğunu ojeli elleriyle belirtiyor.
Üstü tamamen doğaya yön verecek şekilde dizayn edilmiştir. Altındaki "siyah" çorap bataklığa battığından habersiz olduğunu ve buna rağmen bunu bile şehvete çevirmeyi başardığının kanıtıdır.
Gözleri sığmıyor aynaya. Gözlerin asla yalan söylemez. Kendine olan inancını yitirmek istemediğinden sadece şehvetli dudakları ve narin burnu görünüyor.
Göz nedir?
Göz, beynin rahmidir. Kalbin vajinası ise kalptir. Göz, yaşamın yuvasıdır. Kadın bunu görmek istemiyor. Kendi yarattığı "pürüzsüz" şehvetiyle, doğayı esir almak istiyor. Doğa! Kırmızının altında ne güzel duruyor.




Doğanın tümünü kontrol altında tutmayan çalışan kadın, "parça parça" ona yenik düşer. Kendini onun metası durumuna getirir. Kadınların çiçeği sevmesinin nedeni, doğanın intikamı gibidir. 
Yoksa, güzel olan yerinde sevilmez mi?







Sanat toplum için midir yoksa sanat, sanat için midir derseniz ben size sadece şu söyleyebilirim:
Sanat, kadının eksik olduğu yerdedir. Bu kadın eksiklik tabi ki meta halinde ya da fiziksel olarak kadın değil..
Sanat yapan kişinin iç karmaşını bir yana bırakırsak, onun yaptığı işleri ancak ve ancak kadın ayakta tutabilir.
Kadının vajinasal dürtüsü, erkeğin gözünü etkiler. Etkiledikçe, anlam yüklenerek devam eder.
Kar topunun büyüme etkisi.





Heykeli öpmekte olan kadın, iç güdülerini iyi yansıtıyor. 
Kendi içinde olan lezbiyen içgüdüsü sanata olan saygıyla artıyor. Onu yapanın bir önemi yoktur.
Kadın; biriyle sevişirken, geçmişin ve geleneğin taşlaşmış olgularıyla sevişir. 
Onunda içinde, kalıcı olma arzusu yatar. Bunu başaramadığı zaman, yapan kişiye, fikre gibi ortaya konmuş olayları alır ve kendi içinde olgu'lamak ister. 
Unutulmayı kimse istemez. Özellikle şehvetli bir kadın, asla..










Bütün savaşların kökeninde kadınların yattığını söylerler.

"Orgazm Silahı" üretilseydi belkide; insanlık tarihi boyunca toplan 50 yıl barış yerine sadece 50 yıl savaş olurdu...












Kadının bedenine ancak kadının iç benliği hakim olabilir.
Erkek, bir maket olarak zamandan sıyrılır.
Kazın zamanıyla birlikte, bunu büyük bir keyifle ilerletir.
Ulaşamamanın sınırında olan erkek eliyle, dalga geçen gerçek kadın elidir.
Saat ise; insanlık tarihi boyunca bu böyleydi ile eşleşiyor.
Dokun. Hisset.













2 Haziran 2012 Cumartesi

El Topo - 1970


Filmin Adı: El Topo
Yönetmen: Alejandro Jodorowsky

YapımYılı: 1970


Filimin başında köstebeğin, güneşle olan bağlantısı yatar.Köstebek güneşi gördüğü an kör olurmuş ve yinede kazarmış toprağı.





İlk sahne çöldedir ve El Topo çocuğuyla birlikte görünür. Çocuk 7 yaşındadır ve o andan itibaren ilk oyuncağını ve annesinin fotoğrafını gömmek zorundadır.Oedipus kompleksiyle veda eşliğinde kazar ve gömer çocuk.

Gömdükten sonra El Topo çocuğuyla birlikte yol alır. Kanın ve yıkımın olduğu yerlerden geçerler. Düello yapalar. El Topo sonunda bunları yapan kişilerin izini bulur.
Adamlar Ataerkil bir toplumun en hayvan iç güdüsüyle yaşayan kişilerdir. Biri lider olarak beş kişilerdir.
1. adam müziği susturmaya çalışan ve öldüren kişidir.
2. adam dini eline almaya çalışan 'sahte' din adamıdır ve kitaba hiç saygısı yoktur. burnunu siler kağıtlarlarla.
3. adam sürekli içen ve zenginliğe özenen sahte burjuvalar misali  tahtında kahkaha atmaktadır
4. adam hayvanları doğrayan ve doğaya zarar veren adamdır.
5. adam halkı kafasına göre öldüren kişidir. bu ordudur. ve ilk ölen kişide odur!

Müziği kendi lehlerine çeviren bu kişiler bir mozaik yaratmak için müziği açarlar. 4 tane din adına savaşan adamlarla sevişirler. onları hor görerek üstlerine binerler.
Albay, bunların başıdır ve en üst tabakayı temsil eder. kadını ona hizmet eder. ataerkil toplum, anaerkilliği esir almıştır ve onu aşağılar diğer adamları ise kadını arzularlar. fakat sapkınlıklarını albay durdurur, ce sadece onlara elletir kadını. lidinal-bastırmayla adamlar kadın eşyalarına yönelirler.

El Topo geldiğin ilk müziği yok etmeye çalışan adamı öldürür. yani insaların konuşma hakkını "iletişim hürriyeti" altında salıverir.
Albay'la kapışmasında ise El Topo yener, diğer adamları ona itaat etmez. bir toplumda konuşmayı serbest bırakırsanız o toplumun adamları başlarını yarı yolda bırakır mantığıyla hareket eder.
"-Albay: Sen kim oluyorsun da bunu yapıyorsun?
-El Topo: Ben Tanrı'yım."
Yolculuğuna adalet dağıtmak için çıkan El topo'nun manevi yönü hamdır ve saftır.
Albay'ın penisi keser ve ataeekil toplum içindeki kadına ulaşmaya çalışır burda. Baskıların sonu, her zaman üreme organlarının kesilmesiyle son bulur. Albay, penisi kesildiği için intihar eder. Ve ataerkil toplum ve erkek egemenliği bu noktada endirekt komünal bir duruma bırakır kendini. Diğer üç adamı ise geri kalan toplum, infaz eder, kendi içlerinde!
Yandaki sahnede kadın çocuğu iterek El Topo'nun yanına gidiyor. Bebekliğimizde annemizin bize yaptığı gibi. El Topo ise ses çıkarmıyor. Çocuğu din adamları alarak, büyütüyor. Kadın, hiç bir şeyi yokken ve hiçbir şey talep etmeden geliyor.

Birlikte bi su birikintisinin yanında dururlar ve su kadına acı gelir. El Topo, kadının adını orda Marah koyar. Marah'ı Musa hikayelerinden biliriz. Zaten Musanın hikayesi üzerine adını koyar. Geleneklere göre. Su ağaçlarla ve doğayla tatlı yapar El Topo.

Kadın ilk mızmızlanmasını çölde yapar. Buda ilk sahneye bir göndermedir ayrıca. Neden çölde yapar.
"Burada nasıl yaşayacağız?" diyerek barınma iç güdüsünün esiri olmaya başlar yavaş yavaş. El Topo, kumdan yumurta çıkarır, taştan su çıkarır fakar kadın bunu yapamaz. bir müddet öğrenmeye çalışır bunu ve El Topo'da yardım etmeye çalışır.

Kadın, "hiçbir şey,hiçbir şey,hiçbir şey,hiçbir şey" diye El Topo'nun etrafında dönerken, yavaşça üstündekileri çıkarır adam. Sonunda kadına şiddet uygular. kadın "sıcak kumlardan, serin sulara" misali bir yakarış içine girer.
SAF ACI, KADININ MANEVİYAT GÜCÜNÜ AÇIYOR.
Acıyla birlikte, çölde yumurta bulmayı ve taştan su çıkarmayı öğreniyor.

Kadın bu güce ulaşınca El Topo'yu küçümsüyor.
El Topo sevdiğini söylesede kadın, "seni sevmiyorum. seni sevmem için en güçlü olmalısın" diyor. çölün 4 büyük ustasını yenerse en güçlü olacağını söylüyor. Burada filmin ikinci perdesi açılıyor. 4 usta 4 dini temsil ediyor ve kadın onları yenmesini istiyor ondan.

1. Usta: Hz. İsa'dır. Yanındakiler ise ona inanalar. Onların birbirini tamamlamasının nedeni; zehirlenen insanların ancak ve ancak birlikte hareket ederek kurtulabilir olmasından geçmesidir.
İlk ateş iznini El Topo'ya veriyor usta. El Topo kadınının gazıyla ve isteğiyle ona tuzak kuruyor.
Usta sendelediği anda, El Topo silahına dayanarak onu vuruyor. Yarım-adamları ona saldırsa da, ikisini de öldürüyor. Birinci ustanın neden hristiyanlık olduğu ise basittir, yönetmenin çocukluk dini odur. İlk O miti parçalamalıdır. sonra kronolojik sıraya göre hareket edecektir.


Ustayı yendikten sonra göl başına giderler. Orada siyahlar içinde bir kadın gelir.dişi el topodur kendisi ve  ben ona "siyah şeytan" diyeceğim. dişi şeytan Marah'ın iç yüzüdür de aynı zamanda. Lezbiyen mitinin devreye girişinin burası olması ayrıca ironiktir, erkeğin ilk başarısı kadının içini şeytanlaştırır. Dişi şeytan, Marah'a ayna verir. Onu kendi egoizmi esir alsın diye.Bunu bilerek verdiği meçhuldur ama kadının aynada kendine aşık gibi bakması ve yanından ayırmaması El Topo'nun sınırlarını zorlar. Atın üsünde aynaya ateş ederek parçalar. Dişi şeytanın neden kabul edildiğinin nedeni tektir, 2. ustayı o gösterecektir, yani kadının iç yüzü dini mahvetmeye meyillidir. Ustaları yaratan kadın, onları yok etmek istemektedir nedeni egoizm izleridir...

2. Usta: Hz. Davut'tur. El becerisi çok gelişmiştir, geleneğe çok bağlıdır. Annesinin sözünden çıkmaz. İri yarı güçlü ve serttir.Etrafta gücün temsili olan hayvanlar vardır. El Topo Davut'la ilk kavgasında yenilir. Ona ikinci bir şans verir.
"Benim olan her şeyden nefret ediyorum.
Çünkü beni onun ilahi varlığından uzaklaştırıyor."
Hz Davut burda annesine yani geleneğine olan bağlılıktan söz ediyor. Oedipus kompleksinden uzak. saf bir sevgiyle..
Annesi otururken, El Topo Marah'ın kırılan aynasını koyar..Anne oğluna silahını götürdüğü zaman kırık aynaya basar. Bunun iki anlamı vardır, biri şaşırdığı için kafesteki kuşlar gibi öttüğü dür diğeri ise acıyla özgürleşmeye adım attığıdır. El Topo fırsatı kaçırmaz ve adamı öldürür.
Parçanmış Ayna: Önemli bir ayrıntıdır Marah'ın egoizmleriyle ustanın annesi ölmüştür. Geleneği kadının mogolaman tavırları bozar her zaman.

2. ustayı da öldürdükten sonra geri döner. Kadın El Topo'dan çok memnundur. bunun için Dişi şeytanın gitmesini ister hatta ona meydan bile okur. fakat yenilir. dişi şeytan lezbiyenlik mitiyle birlikte geri gelerek onu öper.



3. Usta: Hz. Musa'dır. Tavşanlar ölme sebebi çok açıktır. Yahudiler kendi aralarına yabancı girmesini istemez. Tavşanlar bu nedenle ölür. Müzikli bir sohbetten sonra düello başlar. Musa "ben kalbe ateş ederim sen beyne aterş edersin" derken, mantıkla pek karar veremesek de kalbimizle hareket etmemiz bizi sağ çıkarır demek istiyor. Ve düelloda El Topo'nun kalbine ateş ediyor. El Topo Davut'tan aldığı bir çeliği kalbinde unutmuştur ve onu bu hamlesi kurtarır. Gelenek Musa'nın taviırlarına karşı olduğu için onu bu hamlede dolaylı olarak yener.
El Topo bu ustayı da yenmiştir ve arkada bir cümlesi kalmıştır. " Fazla kusursuzluk bir hatadır."

Marah'ı terk etmek ister fakat etmez. Edemez. Yarım kalmış şeyleri tamamlamak ister El Topo.Dişi şeytan Marah'a yakınlaşmak istese de onu elinin tersiyle iter. O güçlü olandan yanadır.

4. Usta: Hz. Muhammed'tir. Onu yenemez El Topo. O kadar güçlü ve zekidir ki, bir kelebek ağıyla bile El Topo'yu alt eder. Burda çok büyük bir anlam vardır. İnsanlığın zehirlediğinin en büyük kanıtıdır bu sahne. Hz. Muhammed en büyük ve yüce dini getirirken, aslında din mitini paramparça ettiğini biliyordu. Bunun için El Topo'ya "KAYBETTİN" der.
Artık hile ve kötülük sizin aranızda kalacaktır.
Kendi canına kıyar.
Hayat,o anda intihar eder.



El Topo, ikinci ustaya gider, el işi ile sarılıdır. üçüncü ustaya gider, kanlı bir gölle yanar. Musa çok kızmıştır. sonunda ilk ustanın yanına gider. çocukluğuna. İsa'nın aslında bir koyun canında olduğunu görür. Gerçek İsa ise  büyünün altında balla yatar. orda bütün tutsaklıüından kurtularak özgürleşir. üçüncü gözü açılır.
silahını kırar.
kadını ona "kazandın! kazandın!" dese de o artık eskisi gibi değildir.

Dişi şeytan ona ateş eder ve Marah'a dönerek "O ya da ben" der. El Topo güçsüz olduğu için ve bunu bilerek seçtiği için ona ateş eder. El Topo'yu orada bırakarak dişi şeytanla oradan ayrılırlar.
El Topo kurşunlar için yerde yatar.



Üçüncü gözü açılan El Topo'yu sakat, çirkin insanlar mağaralarına götürür. Az sayıda kalmış temiz insanların dışı böyledir ama içleri çok temiz ve saftır..
El Topo'dan medet umarlar. O ise bunu reddeder. Ta ki bir acıyı yiyip, yaşlı bir kadından doğana kadar. O gelenekler onu tekrar doğurur ve traş olur.
bir peygamber olma yolunda ilerler.
Para bulup mağaradakileri kurtarmaya söz verir.Yanında cüce kızla birilite çıkarlar.

Kasabaya inen ikili, insanların vahşetine tanık olur. Onları eğlendirerek para kazanmaya çalışırlar.
Doyumsuz kadınların, çirkinliği etrafa yayılmıştır. Dini bir propaganda yaygındır etrafta. Ve yavaşça mağarayı kazarlar.
Dini propaganda sırasında, bir çocuk ölür. El Topo'nun çocuğu ise bu dine mensuplardandır. İroni olarak karşımıza çıkar. Kadına tercih ettiği çocuğu, din mensubu olmuştur. Marah'ın gideceğini belki bile bile.. Çocuk öldükten sonra dini yer yani "sirl" kapanır..
El Topo, başkalarıyla yatar, para için. ve o cüce kızı hamile bile bırakır..
El Topo, çocuğunu cüce kızla evlenmek için o dini yere girerken tanır. Şok olur.
Çocuğundan onu mağara bittikten sonra öldürmesini ister. İnananların ruhu için ister bunu.
Mağara açıldıktan sonra, mağaradan sakat, biçimsiz insanlar çıkar ve  El Topo'yu takmaz bile. Özgürlüğü verdiği haz, o anda her şeyin üstündedir. Çocuğu ise onu öldürmez.
Biçimsiz insanlar kasabaya indikleri zaman, halk onlara ateş eder. inananları yok olmuştur ve zengin biçimli halk rahat etmiştir. El Topo koşarak oraya gelir ve bütün halkı öldürür. kurşun işlemez artık ona. çünkü o artık peygamber olmuştur. köstebekliği ulaşmıştır.
Hepsini öldürdükten sonra sıra ona gelmiştir. bu zehirli hayat artık anlam ifade etmez. insanlar zehirlidir. kendisinden başka onun peygamber olduğuna inanacak kimse olmayacaktır.
En sonunda çocuğu, cücekızla ve yeni doğan oğluyla gelir mezarı başına. "Gerçek baba oğlunu bırakandır" Şimdi ise herkes eşittir yani oğul yoktur demeye getiriyor. atın üstünde cücekız ve El Topo'nun iki oğlu olduğu için.
Diğer kadınlar çoktan güç peşine gitmiştir. Sadece şuan olan " tek tip aile" kalır geriye...




Kendi çocukluğundaki inançla gömülür..

Bal yapan arılar, hayatı nasıl değiştirir ki?













Açıklama:
Film sadece dini ve biraz geleneksel şekillerle açıklanmıştır. Daha yığınlarla anlam yüklenebilecek sahne mevcuttur.


Küçük Notlar:
lk geceyarısi film örneği olarak nitelendirilen filmdir. 
-Alejandro Jodorowsky'nin bu ikinci uzun metrajli filmidir.
-Zamanında New York'ta bir sinema salonunda araliksiz tam yedi ay gösterilmiştir.