4 Haziran 2012 Pazartesi

Viva La Muerte - 1971


Filmin Adı: Viva la Muerte
Yönetmen: Fernando Arrabal
Yapım Yılı: 1971

Filmin başında Roland Topor'un eserleri vardır.

Son derece siyasi olan bu film, bir çocuğun aile yaşantısına göz atıyor.

Babasının yokluğu ile annesine olan cinsel arzuların artması çocukta bir travma yaratır.


Dikizlediği zaman, kendini cezalandırır. Acı onu doğru yola sokmaya çalışır. Arkadaş çevresi, açtır.
Şehre karşı işediği zaman büyük bir kahkaha atar. Filmin tamamını açıklamaya sayfalar yetmeyeceği için ben sadece son sahneyi açıklayacağım.




Müzik ile başlar sahne.
Kadın, yerde yatan öküzün yanına çökerek boğazının kesilmesini bekler.. Öküz babayı temsil eder. Anne, babanın boğazını keser fikir ayrılıklarına binaen. Babanın kanıyla kutsanır. Kötüleşen ve savaşın ortasında olan bir dünyada kadın ancak kanla kutsanabilir. İdeolojinin kurbanı olan bireyler, suçsuz kadının dışavurumuna mecbur bırakılırlar.

Viva la muerte türkçe olarak "Yaşasın Ölüm" demektir. Adıyla bütünleşen, bir sahnede kadın müzikle birlikte özgürlüğe ve çocuğunun günahlarını ödemeye çalışır.
Müzikle kaybolurken,
"Görmeyeli büyümüşsün evlat.
Babanın taşaklarını keseceğim." der.
İşin ilginç yanı, öküzün boğazını da kesen, taşaklarını da kese oğlu temsil eden kişidir. Anne eylemlerini çocuğu aracılığıyla gerçekleştirir.
Yaptırdığı eylem karşında yabancılaşan bir kadın görürüz. Yabancılaşmanın verdiği cesaretle kadın çift cinsiyetliğe adım atar. "Saf  ses"le yani çığlıla bu aşama tamamlanır. Öküzün taşaklarını kendindeymiş gibi sallandırır. Müzik yavaşlar. Kadın, çocuğunun hem annesidir hemde babasıdır artık. Geriye artık sadece çocuğun zigotluktan çıkması kalır. Büyümesinin tek çaresi budur.
Çocuğu, öküzün üreme organlarına diker. ve onu öper. Kadın aslında babayla olan cinsel deneyimini anlatıyor. Fikir ayrılıklarının kurbanı olan ilişkilerinde tek "gerçek birliktelik" sekstir. Çocuğun film boyunca cinsel saplantılarının nedeni de budur. Acı, ceza ve gizliliğin verdiği "gizli haz" bu sahnede ortaya çıkar.
Çocuğun saplantısının, "baba" eksikliği mi yoksa muhafazakar ailenin mi kaynaklandığı burada açığa çıkar.
Cinsellik, ideoloji tanımaz.
Ve bu sahnenin belkide en önemli ayrıntısı çocuğun "ameliyat"a girdiğinde görünmesidir. Çocuk ölüm kalım savaşo verirken, onun nasıl oluştuğu gelir gözler önüne. Kadın "annedir ve babadır"..
"Görmeyeli büyümüşsün evlat" cümlesi annenin, babayla birleştiğinde çocuğu unuttuğu zamana göndermedir.
Kadın, anne ve baba olduğu zaman çocuğunu unutur aslında. ona ödül gibi gelen o "gerçek seks" aslında en büyük yabancılaşmanın başıdır.
Libido eksikliği ile çift cinsiyet birleşimi çocuğun şehre işediği sahneyle birleşince ne büyük bir ironi çıkıyor...
Şehir, gölgesi olu veriyor.
Gölge demişken bu durumu özetleyen bir dize aklıma geliyor:

"ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen" L. Aragon


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder