27 Mayıs 2013 Pazartesi

Marc Chagall

Marc Chagall (1887-1985)

Chagall'ın imge dünyası parlaktır. Renkler tonlarıyla ifade edilir. Keman, İsa, Keçi-Pan, Savaş kargaşaşı, Işık ve Şeytan onun belli başlı imgeleridir. Din ve müzik evlenseydi muhtemelen şahitleri Chagall olurdu.


Akşam saatlerinin telaşını anlatır, resim. Güneşin batışından, gecenin başına kadar olan süreçteki insan durumları-telaşları ve hazırlıkları vardır.

Kemana aşinayiz. Chagall'ın özgürlük imgesi resmi ortasında ve şeytananın başının altında. Pan daha yavru bir şekilde betimlenmiş gecenin başı olduğu için. Buradaki ayrımda önemlidir. Pan yaratıcılığın şeytanıdır, kırmızı şeytan ise kötülüğün. Bunun için mavi keman ortalarında durur. Pan'ın rengi mum ve güneş renkleriyle gösterilmiştir. Mavi kemanın renklerini soldaki adamın yüzünde ve onun yukarısındaki adamın bedeninde görebiliriz. Mavi yüzlü adamın elindeki tuttuğu kağıtlar gecenin ilerleyen saatlerinde açılacak ve orada özgürlüğünü kesin kılacak, gün doğana kadar.  Adamın yanında pan ve başının paralelinde güneş vardır. kötülüğün şeytanıyla başları ters orantılıdır.

Sol yukardaki adam yalnızlığın sembolüdür. Elindeki asayla mavi yüzlü adamı uyarır, gün batıyor diye. Mavi yüzlü adamın hafif telaşı bu yüzdendir. Yalnızlığın yüz rengi yeşildir. Yeşil renk resimde bir yerde daha kullanılır o da sağ alttaki mumu tutan demirdir. Buradaki yeşil doğayı temsil eder. Doğa yalnızdır tıpkı adam gibi. Adamın ayakları yoktur fakat ayakkabılar vardır. Hiçbir yere gidemez ama kendini yalnızlığıyla öyle bir bağdaş'tırmıştır ki; ayakkabılarının varlığı onda güven hissi yaratır. Bu güven kuşkusuz saate olan tepkidir. Ayakkabılarıyla saate iteler. Belkide kırmızı şeytan onun iteklemesiyle düşmeye başlamıştır.

Güneş ilginç bir şekilde sol tarafın merkezine konulmuştur. Yalnız adam-doğa, Pan, kırmızı şetan ve telaşlı adamın ortasındaki dengenin sağlayıcısı konumundadır. Saat 8:20'dir. Gecenin başlangıcına ve akşamın zamanına göre kritik bir saat. Yani güneşin doğuşuyla ters orantılı bir şekilde olaylar rakseder.

Kırmızı şeytan. Neden şeytandır o? Aslında kanatları olan ve gayet güzel bir kadın olan bu imge neden şeytan olsun? Düşmüş kırmızı bir melek olamaz mı? Kuşkusuz olabilir ama şöyle bir ayrıntı vardır resimde- ve çok zor farkedilir bu : Şeytanın gölgesi yeşil yüzlü adamın asasına uzanıyor ve alttaki mavi yüzlü adamın telaşına telaş katıyor. Kaçan adam bir kadından kaçmaya çalışıyorsa sağ taraftaki İsa'nın başı neden dik? İsa'nın başı sadece adalet sağlandı zaman dikleşir. Bunun için kırmızı kadın melek aslında şeytanın temsilidir. Ve tabiki de Pan. Panda şeytandır. Bir resimde iki şeytan varsa ikininde kötülüğü farklı bir biçimdedir Pan'ın kötülüğü bireysel özgürlükse kırmızı şeytan toplumsal özgürlüktür. Toplumsal özgürlükten kastım: Alt taraftaki insanların ( Kemanın altında ve kırmızı şeytanın altındaki insanlar) telaş içinde değildir. Klasik bir akşamüstü geçiriyorlardır sanki. Umarsız bir şekilde devam ediyordur hayat onlar için.

Sağ taraftaki İsa'nın çarmıha gerildiği tahtanın rengi İsa'nın başının arka kısmında değişir ve rengi kırmızıdır. Tahtanın rengi kırmızı olduğu için ve şeytanda kırmızı olarak lanse edildiği için o meleğin kötü olduğu kanıtlanır. Ve Şeytan tabi ki; o da düşmüş bir melektir!

Chagall burada çok gizli bir mesaj veriyor dinlerin tarihine yönelik. Geçmişteki Pan şeytanı ile modern dinlerdeki "düşmüş" melek şeytanı arasındaki farkları...Pan iyi bir müziseverdir ve zamana pek aldırmaz ama kırmızı şeytan zamanın kölesidir ve müziği çok sevmez. Belkide keman çalmaya başladığı için o da telaşa sürüklenmiştir. Yüzündeki ifade o yöndedir çünkü.

İsa ile şeytan arasında iki kişi vardır. Bunlar İsa ile şeytanın temsilidir. Şeytanın kucağındadır İsa. Paradoks yapmış burada Chagall; Şeytanın kollarında olan İsa temsilidir soyuttur ama somut olarak İsa'nın acıları görülüyor. Gerçek hayat orada temsili ve temsili hayatın orada başka bir temsil ile gösterilmesi. Yanlarındaki mum doğanın mumu olduğu için bu paradoks her zaman devam edecektir.

17 Mayıs 2013 Cuma

Giorgio de Chirico

Giorgio de Chirico (1888-1978)

Chirico'nun imgesinde yumurta, at, binalar, savaş ve 'kara' insanlar vardır. Portreler hariç diğer resimleri birbiriyle bağlantı içindedir. Olayların kronolojik sırası tam bilinmese de, yapıtlarına baktığınızda bütün olaylar paradoks bir şekilde birbirine bağlanmış.



Resimde en çok göze çarpan şey, bütün perspektiflerin değişmiş gibi görünmesidir. Aslında bütün nesneler normal boyuttadır fakat Chirico'nun keskin zekası nesnelerle öyle güzel oynar ki resmin bütününde boyutların yanlış olduğu fikrine kapılırız. Öncelikle ortadaki turuncu duvar bize bu hileyi oynar. Sanki bir binanın en üst katındaymışız hissi yaratır ve gemi, deniz feneri uzaklarda gibi görünmektedir. Halbuki yere duvar örülmüştür. Bu duvar kuşkusuz özgürlüğe giden yolu kesiyor.

Resmin sol tarafındaki iki kişi zorlu bir yolculuktan gelmiştir. Bunu bastıkları satranç tahtasından anlayabiliriz. Yenilen taraf arkasını dönmüş kişidir. Bunlar kadın ve erkektir. Siyah giysili erkek, önü dönük koyu kırmızılı ise kadındır. 

Sağ tarafın tonları koyudur. Gölgede kalmıştır fakat neyin gölgesi olduğuna ilişkin pek fazla ipucu yoktur. Sadece sağ tarafın sol taraftan daha yüksek duvarla örüldüğünü görüyoruz. Duvarın arkasında gemi ve deniz feneri vardır. Deniz fenerinin üstünde üç adet bayrak vardır. İkisi aynı renkli. Gökyüzünün rengi "gemi"yi merkez alarak tonlarını seçer. Özgürlüğün temsili olan gemi karadadır. Önemli olan iki kişi gemiye ulaşmak istiyor mudur? Çünkü olayın bir başka yönünü ele alırsak kadın ve erkek daha satranç maçı yapmamıştır. Erkek anında pes etmişte olabilir. Yaptıkları maç ikisinin sonu olacağı kesindir. Nedeni; girdikleri maçın sonu karanlık evin içinde bitecektir. Ve burasının karanlık bir yer olduğunu duvarın çizgisini takip ederek bulabiliriz. Duvarın soldan sağdan sola ilerleyişinde evin içindeki çizgiden daha alçakta olduğunu görürüz. 

Deniz fenerinin kapısının bu kadar yüksek olmasının nedeni duvara inat bir özgürlük anlayışının temelidir. Geminin boyutu kadar bir kapı açık bir şekilde çağrıdır. 

Resimdeki en büyük ayrıntılardan biride güneşin konumudur. Güneş Önden çarpar. Yani resmi yapan Chirico kendini güneş olarak göstermiş. 

Resmin "güneş dinlerinin" doğuşunu da ele aldığını söyleyebiliriz. Güneş sağ ön taraftan vuruyor ama resmin sağ tarafı daha karanlık, daha boğucu. 

Denizin izi ilginç bir şekilde yoktur. Belkide gemi ve deniz feneri sadece heykel olarak vardırlar. Bunların kanıtı olmadığı gibi böyledir de diyemiyoruz. Chirico resmin tamamını izleyiciye sunmuş. Bunun en büyük nedenlerinden biride bütün yapıtlarının birbiriyle bağlantılı olduğundandır.



Modernizmin din üstüne çıkarlarını gösterir bu resim. Tepeye çıkan siyah giysili insanlar sarı bir binaya doğru ilerlerler. İki koldan gelen siyah giysili insanlar 'kör' rahiptir.

Neden onlar kör rahiptir? Bu ayrıntı çok önemlidir. Dini savunarak dini çürütme temeldir bu kör rahiplikte. Binanın rengi açık bir şekilde hain Yehuda'yı temsil eder. Yehuda incilde 'soluk sarı' rengiyle temsil edilir. Bunun için siyah giysililer "rahiptir" ve soluk sarı renge doğru gittikleri için "kör"dür.

Modern olarak ele almam sarı kulubenin üstündeki antendir. Alet hem haça gönderme yapar hemde anten olduğunu belli eder. Dinin en büyük yancısı konumunda ki televizyon bu imgede o kadar iyi tasvir edilir ki; Chirico zamanından öte bir şekilde 21. yy analiz eder.

Kulübenin dört tarafında da pencere vardır. Televizyonla gelen bakış açışına değinilir burada. Kulübedeki kan izleri ise yataydır. Aslında o kulübe yaklaşık üç bin yılda oluşmuştur diyebiliriz. Temeli sağlam ve geçmişi kanlı  bir kulübe. Sonrasında dört tarafı açılıyor ve en tepeye anten-haç takılıyor. Kulübenin öteki tarafındaki siyah yatay iz isebilinemezciliği işaret ediyor.

Başka bir bakış açısıyla bakarsak; 20 yüzyıla damgasını vurmuş 4 düşünür-bilimciyi de temsil etme olanağı vardır: 1) Marx 2)Darwin 3) Freud 4) Nietzche. Çünkü dört açık tarafın ikisi rahipleri görüyor, diğer ikisi ise manzarayı görüyor. Yani Marx ve Darwin insanın fiziksel gelişimini Freud ve Nietzche duygusal-soyutsal gelişimini ele alır. Ve kulübede ki kanlı izlerin göründüğü açıklık Marx tarafıdır. Onun düşünceleri ister-istemez insanoğluna kanı getirmiştir. Siyah yatay iz ise Darwin'in yeridir. Bilinemez bir şekilde evrim teorisi bazı insanlara göre böyledir.

Etraftaki siyah kuşlar oranın bekçisidir. Ve dağın en tepesi değilde bir yamacında nedne kurulmuştur bu kulübe? Açıkça doğanın üstünlüğü vardır burada. Dağın en tepesine buraya uğradıktan sonra çıkan kişiler ulaşabilir de ondan...

Kör rahiplerin sayısına baktığımızdaysa güzel ayrıntılar bulabiliriz. kulübedeki kanlı izlerin yanında 3 kişi vardır. Baba-oğul-kutsal ruh. Öteki iki kolda ise 12 kişi vardır.
12 sayısının önemini Antonin Artaud 'Heliogabalos Taçlı Anarşist' kitabında şöyle belirtir:

"Ram Zodiyakının on iki bölümü, Pythagorasçılık geleneğinde doğanın sihirli rakamı olan 12 rakamına karşılık gelir. İlginç bir saptamadır ki, 12 aynı zamanda iki ilkenin ucuca eklenmesinin de rakamıdır: Tanrı ve Doğa, Ruh ve Madde, Erkek ve Kadın; ancak ilkeler burada ölü durumda, henüz eylemlerini yapmamış, henüz 1 ile 2'nin arasındayken ele alınmış görünürler."
Fakat 12, 3 ile 4 çarpımından elde edili: ilkede 3, duyulanda 4... Ve böylece denebili ki, dört büyük insan ırkı, organik yankılar gibi, Tanrı'nın isteğine bölünmüş Ram Zodiyakının bölümlerine karşılık gelir.

Ve tabiki Chirico'nun imzası.. Sağ alt yerine sol yukardadır! Dağın tepesine çıkmak isteyen biri için güzel bir ayrıntı...