26 Nisan 2018 Perşembe

Dün, Bugün, Yarın


Rafet Arslan'ın Körbakış sergisinden, Kozmos: Dün, Bugün, Yarın isimli kolajı.


Kolaj en alttan yani temelden başlıyor. İkiye bölünmüş iki insan davranışı: Toplayıcılık ve Avcılık olarak. 
Sağ taraf insanlığın ilk toplumsal hareketi olan avcılığa, sol taraf ise toplayıcılığa ve tarıma geçişi ele alıyor. 

Dün


Avcı olan insan enerjiye bağımlı olarak yaşar. Tarım kökenli bir insan ise enerjisini hareketlerini kısıtlı bir alana yayarak gidereceği için enerjisini saklayabilir. Avcılar ne yapıp edip avlanmaları gerekecektir. Günlük yaşantılarındaki bilgi-enerji dengesi hayat biçimlerine yansır. 
Bilgi-enerji ise evrenin yapı taşlarını  oluşturur. Bilgi ve enerji daima birlikte hareket ediyor gibi görünse bile ikisi arasındaki dengeyi yakalamak çok zordur hatta imkansızdır. Parçacık fiziğinde de olan heisenberg belirsizlik ilkesi buna örnek verilebilir. İnsanlar da durmaksızın enerji-bilgi arasında bulunur ama ikisini aynı anda yapamaz.Her zaman ikisinden biri diğerine kısmen baskın çıkar. 

Sağ taraftaki avcılar bir araya gelip geyiği öldürmeye çalışıyor. Sol taraf da ise insanlar dağınık halde ve genelde bireysel duruyor. Sağ taraftaki ağaçlar, sol tarafta çimen yani ekinlere dönüştüğü için toplayıcılar tarıma geçmiştir. Bu avcılığa göre biraz daha üst sınıftır. Sınıfları bu dönemde belirleyen şey aynı zamanda sınırlardır. Tarım toplumu yükseldikçe insanlık tarihide büyük bir oranda değişiyordu çünkü artık bazı insanlar, bazı değerleri şeyleri korumak zorunda hissediyordu. Güçlenme uzun vadede çok çocuk politikasıyla ancak tarım toplumuna geçebilirdi. Avcıların sıkıntı yaşadıkları tek şey ise sınırlı sayıda insan değildi. Onların da bir alanı vardı ama genişti. Senede sadece 2 kere göçle avcı insan konumunda bir çok örnek var ama bu insanların yemek yediği bir çok şeyin ömrü kısaydı. Bu çok fazla enerji isteyen bir durum. 

Ortadan başlayıp çıplak bir adamın ayağına kadar olan çizgi ise bu iki toplumun sınırlarının kesin olduğu bir zamanda yaşadıkları anlaşılır. İnsanın genetiğinde bir 'başkaldırı' geni var mıdır bilinmez ama insanlık tarihi bir şekilde böyle yürüyor. Bu zamanda ancak toplumsal olarak başkaldırı yapabilenler daha sonra bunu bireysel de yapabilecektir. 
Dikey çizginin bittiği yerde ise bu iki topluluğun ileri versiyonlarını görüyoruz. Toplayıcılar artık tamamen tarıma geçmiştir ve medeniyeti oluşturmuşlardır. Avcılar ise bir takım değişikliklere uğramıştır. Sayıları yine azdır ama varlıklarını devam ettirebilmişlerdir. 
Sol taraftaki bir mısır firavunu doğrudan yaşananlara bakıyor. baktığın yönün ilerisinde ise elinde mızrak tutan bir heykel var. Tarıma geçen insanlar avcılık ruhlarını bırakamamış, bunun sonucunda ise savaş tanrılarını ortaya çıkarmışlardır. 
Firavunun yanındaki üç seçkin insan karşı tarafa bir şeyler sunuyor görünür. Bunun iyi niyetli bir plan olmadığı ortadır. Bu daha çok onları bir işe ikna etmek için olabilir. Kendi işlerine yarayacak bir işi olan tarımcılar, avcıları yemekle ikna etmeye çalışıyor. Ortaya çıkan büyük bir el ise avcı bölümündeki bir cinayete dur demek içindir. Cinsiyeti dahi belli olmayan bir insanı arkadan ilkel biri taşla öldürmeye çalışır. Cinsiyetsiz insan ise sanki hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi çaprazındaki çıplak adamı eliyle gösterir. Avcı kısımda yer alan bütün insanların eli havadadır. Mızrak tutan heykel, eline taş alan adam ve çıplak adamı gösteren cinsiyetsiz insan. Sol taraftaki büyük el ise tarım bölümünün büyüdüğünü gösterir. Onlar ellerini büyüte bilmiştir ve bunun ödülü olarak ince işler yapma yeteneği ve yazıyı geliştirmişlerdir. 
Cinsiyetsiz insan aslında bu anlatımdaki en belirlenemez metafordur. Sol taraf onu arkadan öldürmek ister ama sağ taraf onu ehlileştirmek ve ona hediyeler sunmak ister. Nedir bu insanlık tarihini derinden değiştiren ve önemli olan düşünce, varlık, olay, eylem? Ve neden bu kadar önemli bir şey çıplak bir insanı işaret ediyor? Çıplak adamdan başka kimse çıplak değil. Herkesin üstünde öyle ya da böyle bir şeyler var ama onun yok. Bir tür utanç mı? Bu çıplak adam ise ne oldu da tarımdan avcılığa geçmek istiyor? Bu avcılık isteği çok ama çok kritik çünkü, avcılık fikri, avcılıktan çok daha öteye taşınabilecek bir fikir. Avcılık silinecektir ama avcılık fikri silinemez. Cinsiyetsiz insan onu neden işaret ediyor bilinmiyor ama avcılık fikri bunun merkezinde. 

Dünde olan son detay ise kolajı ortadan bölen, ressam Jan Van Eyck'in eserinden bir kesit göze çarpıyor. Bu düne hakim bir bakış atan bir gözdür. Her şeyi gören göz, burada cehennemdir. Bütün yaşayan insanların kafasını öyle ya da böyle bir süre meşgul etmiş bir soru: Cehennem? 
15. yüzyılda yapılan bu eser 21. yüzyılda hala güncelliğini koruyor. İnsanlık tarihinin aynı zamanda en sosyal konularını da bu soru şekillendirmiştir. Kolajda dünü gören hakim şey, her şeyi bilen göz cehennemdir. 
Dün aynı zamanda ortadaki çizgiye kadar olduğu için bir nevi toprağın altındadır. Bu haliyle cehennem sorusu bunun tohumunu atar. Buradan ise Şeytan bir ağaç gibi kolajı kaplar. O inanılmaz bir şekil değiştirme ustasıdır. İnsanlık onu istemese bile bir şekilde karşılarına çıkmayı ve onları ele geçirmeyi başaran bir imgedir şeytan. Lucifer ve Mephistotales kitaplarındaki şeytanın evriminde de benzer örnekler görebiliriz. 

Bugün
Bu gün çizgiden başlar ve kolaj yine sol ve sağ olarak ikiye ayrılır. İlk sınıra göre bu kez sınırı şeytan oluşturur. Tarıma geçiş evresindeki keskin sınırlar yerini çok daha karmaşık bir sınıra bırakmıştır. Hans Memling isimli ressam da 15. yüz yılda yaşamıştır. Bu tarihten günümüze kayıtlar diğer yıllara göre nispeten daha fazladır. Bugün bilginin kontrol edilemez dağılışıyla başlar, yani 15. yüz yıldan.

Sol tarafın çizgisi, sağ tarafta olmayan bir sınırla ilerler. Bu kalıcı yazılara bir göndermedir. Tarıma geçen gündelik hayat bilgiler ışığında ilerleyebilir. Bu ise dinleri, alış-verişleri ve korkuyu çıkarır. Çizginin üstündeki biri sandalyede diğeri çömelmiş iki kişi, bir şeylerde korkuyor. Baktıkları yer ise Şeytanın elinde tuttuğu farklı bir tür heykeldir. Korkunç bir yüz ifadesi, vahşi bir hayvanı andıran duruşu ve garip gözleri. Bu iki insan neden ondan bu kadar korkuyor? Dünde kazanan tarım toplumu nasıl oldu da bu hale düştü? 
Belki de bunu yanıtı sağ tarafta yatıyordur. Orada üç farklı imge ve şeytanın elinde tuttuğu bir aile vardır. 
Kare bir nesnenin önünde olan adam titizlikle şeytanı izliyor.
Mısır tanrılarından olan Anubis elinde bir kalple bekliyor.
Osmalı padişahlarından Genç Osman uzaktan olanları izliyor. 
Peki neden bu üç şey yan yana geldi? Dünde var olan cinsiyetsiz insanı arkadan öldürmeye çalışan Avcılar'ın çocukları nasıl bu duruma geldiler? Yine dünde sol tarafta olan mısır firavununa bağlı olan Anubis neden sağa geçti? 
Osmanlı padişahı ise bir nevi zamana adapte olamayanı simgeler. Genç Osman'ın öldürülüşü yılında dünyada ne tür bilimsel keşifler oluyordu, onlar bilmiyordu. Anubis bile şeytanın elinin altında tuttuğu modern aile kafesinde yer edinirken, o edimemiştir. Ki aile de onu görmezden gelerek şeytanı izliyordur. 
Şeytanın sol kolu olabilmiş, penceren görünen ama kafeste olduğunu fark edemeyen aile neden bu kadar mutludur? Onlar çok farklı bir dünyadan duruma bakıyorlardır. Sorunları, soruları çok değişmiştir. Onlar Avcıların kazandığını belgeleyen bir delildir. Dünyada sınırlar aşılmak isteniyor. Sınırın ötesinde bütün insanlar aynı çatı altında toparlanırsa neler olur? Bütün insanların takım elbise alacak kadar sürekli gelir etmeleri sağlanırsa, bir şeyler değişir mi? 
Buna kuşkusuz ailenin kafesinin üstündeki cinsiyetsiz yüz karar verebilir. Eski korkumuz yine sahnede ama bu kez sadece yüzü var. Bir öncekinde yüzü belli değildi ama bu sefer sadece yüzü var. Şeytana bakışı ise akıllara durgunluk verecek cinsten. Şeytana korku ve merakla bakıyor. 
"Düşünüyorum, öyleyse varım" doğruysa burada en karlı yine modern aile kalmıyor mu? Derinlikten yoksun ama çoğalabilir ve bunun sonucunda sürekli sorular üretebilir. 

Şeytanın seçimi oldukça iyi. Kolajda sadece üç farklı göz karşıya bakıyor. Birincisi kanatlı iskelet, ikincisi şeytanın karnı ve en üstte şeytanın başı. Üçü de şeytanla bağlantılı. Yukarı çıktıkça şeytanın bakışları netleşiyor. Karında oluşan yüz insanlığın açlığını temsil ediyor. Karnımızı doyurmak uğruna yaptığımız her şey. Sınırlarımızı, planlarımızı belirleyen alışkanlık olan yemek yemek kolajda şeytanın karnıdır ve en büyük yüz ona aittir. 
Şeytanın göğsünden başlayan ve başında yoğunlaşan kırmızı rengi ise kolajdaki kırmızı renklerin nerede olduklarına götürüyor. Hemen hemen bütün insanlarda kırmızının bir tonu var. 
Şeytanın sol tarafta görünen boynuzu uzayıp ters şekilde duran kadın rahmine değiyor. Sağ taraftaki boynuz ise normal. Acaba bu bir sonraki yarışmanın kazananı mı? Belki bu sefer tarım yani sınırlarımız galip gelir. Tarım ruhu mükemmel derece iyi sınırlar çizebilirse simetri de uzmanlaşabilir. İnsanlık tarihi bireyselleştikçe iyi sınırları olanlar kazanacaktır. Bu keskin bir ayrımdır. 

Yarın


Kadın rahminin üstündeki gözleri kapalı kişi bir erkektir. Bütün kolajı gören göz kördür. Bu biraz ironiktir çünkü, bütün sorularımızı oradaki bakış açısıyla yanıtlayabilirdi. Peki tarımcılar nasıl oldu da Yusufçuk böceğine dönüştüler? Ya da Avcılar nasıl oldu da bir kuş oldu? Hemde Kırlangıç? 

İki hayvanın özelliklerine bir bakalım. 

"Kırlangıç, çok soğuk havalar dışında dünyanın her yerinde yaşamaları mümkün olan kuşlardandır. 10-23 cm civarlarında boyları olup, geniş ve sivri kanatlı, oldukça çatalkuyruklu ve ötücü kuşlardır. Göçmen kuş türlerinden bir kısmını da kırlangıçlar oluşturmaktadır. Yuvalarını çamurdan yaparlar ve yaklaşık 100 türü bulunmaktadır. Kırlangıç türlerinden en çok bilinenleri; kaya kırlangıç, yar kırlangıç, ağaç kırlangıç, tencere kırlangıç ve kır kırlangıç olarak sıralanabilir.
 Kırlangıçların ürkek olan yapıları gök gürültüsünden fazla etkilenir. Resmen gök gürlediği zamanlarda korkudan, kendilerinden geçebilirler."  
"Yusufçuk böceği, eklem bacaklılar familyasında yer alır. Bu böcekler, pek çok kişi tarafından sevilmeyen bir canlı türüdür. Yusufçuk böceklerinin insanlara herhangi bir zararı olduğu görülmemiştir. Aksine yusufçuk böceklerinin dolaylı da olsa faydası olduğu tespit edilmiştir. Bu faydaların en önemlisi, sivrisinekleri avlaması ve bunun sonucunda sivrisinek sayısında azalma görülmesidir. Yusufçuk böceğinin mucizevî bir yapısı olması ise; günümüz teknolojisinde bazı yapılar için ilham kaynağı olmuştur.Medyada çıkan haberlere göre Skorsky helikopter firması tasarladığı bir helikopterde yusufçuk böceğinden ilham almıştır. Yaşayan en ağır böcek türü olan yusufçuk böceğini Amerika kıtasında bulunmuştur.Normal şartlarda pek de büyük olmayan yusufçuk böceklerinin büyük bir havucu 20 saniye içerisinde yiyebildikleri bilinmektedir. Ağırlıkları yaklaşık olarak 100 gramolup, en yaygın olarak Yeni Zelanda’da bulunan adalarda görüldüğü söylenmektedir."
Yarının kehanetinde bulunan bu iki hayvandan kimin kazanacağını bilmiyoruz. Elimizde sadece ortada bir yarış olduğunu gösteren deliller var. Bu aynı zamanda başta belirttiğim gibi enerji-bilgi dengesini akla getiriyor. İki hayvanda özellikleri gereği bu bir nebze dengeyi oluşturmuşlardır ama kazanan taraf taraf kuşkusuz ki, yaşanılanları iyi analiz eden hayvan olacaktır. 
Ertesi Gün
Karşı karşıya gelen iki hayvanın gördüğü bir üçgen. Her şeyi gören göz olmadığı için hepsi farklı hareket edebiliyor. Üçgende bütün imgeler mutasyonu ve ölümü simgeliyor. Bizi bir araya getiren ölüm, cehennem, aile, yarış gibi kodlar artık sadece var olmak için var oluyorlar. Baudrillard'ın düşünsel dünyasıyla bu kavramlar üstüne yoğunlaşabiliriz ama yine de net bir cevap alamayız. Yarından sonrasını bilmek istiyorsak, emin olmadığımız ama bir şekilde olacağını inandığımız şeyler ön plana çıkıyor sanki. 
Başta geçen heisenberg belirsizlik ilkesinin ise bu sorunun cevabı olduğuna inanıyorum. 






10 Ocak 2017 Salı

Biraz Film

Ortak frekansta fikir birliğine varılmış filmler

1 - Dark City (1998) :Hafızanın güvenilirliği ve insanların değişen bakışları

2 - Cube Serisi: Küpten çıkmaya çalışan insanların değişimi ve zeka düzeyleri

Cube (1997)  

Hypercube (2002)

Cube Zero (2004)

3) EXistenZ (1999) : Oyunda mıyız

4) Matrix Serisi: Wake Up Neo!

Matrix (1999)

Animatrix (2003)

Matrix Reloaded (2003)

Matrix Revolutions (2003)

5) Gattaca (1997) : Genler, içinde yalan söylemeyi barındırır mı

6) Open Your Eyes (1997) : Ters giden şeylerin peşine düşmek

7) Pi (1998) : Lanet olsun peşimdeler

8) Timecrimes (2007) : Zamanda bir gün geriye gidilirse

9) Equilibrium (2002) : Duygular yasaklanırsa ne olur

10) The Cell (2000) : Şizofren bir suçlunun zihnine yolculuk

11) The Thirteenth Floor (1999) :  Simülasyon dünyasının gerçekliğine dair

12) Chaos (2005) : Bir banka nasıl soyulur

13) Paprica (2002) :  Sayko anime

14) Inception (2010) : Rüya katmanları

15) The Thing (1982) : Şüphe ve soğuk

16) Her (2013) :  Bilinen ama görünmeyene aşk, yapay zeka nedir

17) The Game (1997) : Oyunun sınırsızlığı

18) The Man From Earth (2007) : Tek mekan ve bir insanın ikna kalibiyeti

19) Frequency (2000) : Yakalanan bir radyo frekansıyla 30 yıl sonrasıyla iletişim kuran bir baba

20) Deja Vu (2005) : İşlenmiş bir suça engel olmak için zamanda yolculuk

21) The Butterfly Effect (2004) :  Her saniye zamanda değişikliğe yol açar

22) The Usual Suspects (1995) : Kaiser Soze!

23) Once Upon A Time İn America (1984): 3,5 saatlik dostluk filmi

24) A Beautiful Mind (2001) : John Nash'in hayatı ve oyun teorisi

25) Shutter Island (2010) :  Bir ada ve bir akıl hastanesi..Hangisi gerçek?

26) Interstellar (2014) : Kütleçekim ve gerçek bir zamanda seyahat

27) Pan's Labyrinth (2007) : Küçük bir kızın zihni ve savaş

28) Holy Motors (2012) : Bir hikayeden diğerine geçen karakterler

29) Hard Candy (2005) : 14 yaşındaki bir kızın adalet anlayışı

30) They Live (1988) : OBEY!

31) Snowpiercer (2013) : Dünyada son kalan insanlar bir trende yaşamaya başlarsa

32) Gomorra (2008) :  Hayal kuranlar ve İtalyan mafyası

33) Memento (2000) : Sondan başa akan bir film ve anıların peşine düşen bir adam

34) Goodfellas (1990) : Bir dostluk filmi daha

35) Saw (2004) : John Kramer!

36) Taxidermia (2006) : Üç kuşak ve üç sayko hikaye

37) Amores Perros (2000) : Bir kazayla kesişen hayatlar

38) In Time (2011) : Para yerine zamanın alıp-verildiği bir dünya

39) K-Pax (2001) : Bir akıl hastanesi ve başka gezegenden geldiğini söyleyen bir adam

40) Predestination (2014) : Kader paradoksu

41) Betty Blue (1986) : Yıkıcı bir aşk hikayesi

42) City Of God (2002) : Brezilya'nın arka sokakları. Mevzu var!

43) El Topo (1970) : biraz açıklama için: http://olumkadrajlari.blogspot.com.tr/2012/06/el-topo.html

44) The Holy Mountain (1973) : This is life reality? -NO!

45) Santa Sangre (1989) :  Sirk ve sürrealizm

46) Jodorowsky's Dune (2013) : Aslında bir belgesel ama Dune filmini anlamak için önemli

47) Dune (1984) : 3 ırk ve savaşın evrenselliği

48) Mr. Nobody (2009) : Hayatının değiştiği o ana geri dönersen neler değişir

49) Source Code (2011) :  Kuantum bilgisayarlarının gücü ve zaman

50) Children's Of Man (2006) :  Bütün dünya kısır kalmışken yıllar sonra doğan bir bebek

51) 12 Monkeys (1995) :  En baba zamanda yolculuk filmlerinden

52) The Fly (1986) : Sineğe dönüşen adam

53) The Machinist (2004) : Uykusuz ve yalnız bir adam

54) Spider (2002) : Çocukluğundaki travmaları ile tekrar bir araya gelen bir hasta

55) Naked Lunch (1991) : Böcekler, paranoya ve Burroughs!

56) Carne (1991) : Kasap bir adamın düşünceleri, kısa ve sert bir film.

57) Seul Contre Tous (1998) : Carne'nin devamı... Sertlik devam ediyor

58)  Irreversible (2002) : Ciddi manada baş döndürür

59) Enter The Void (2009) : Uyuşturucu ve reenkarnasyon

60) Love (2015) : Sert aşk.

61) Ex Machina (2015) : Robotların duygusu olabilir mi

62) Blade Runner (1982) : "Siz insanların aklının alamayacağı şeyler gördüm"

63) Brazil (1985) : Değişmeyen bürokrasi ve suça karşı gülümseten suç

64 ) Elephant Man (1980) : John Merrick :(

65) Sin City (2005) :  Çizgi romanın ütopyası

66) Lord Of The Flies (1963) : Bir adaya çocukların kuralları yıkıp yeni kurallar edinmesi

67) Old Boy  (2003) :  İntikaaam!

68) No Country For Old Man (2003) : Kararların en plana çıktığı anlar

69) The City Of Lost Children (1995) : Çocukların rüyalarını çalmak isteyen kötü bir adam ve kasvet

70) District 9 (2009) : Acınası uzaylıların hayatını cehenneme çeviren insanlar

71) 12 Angry Men (1957) : Tek mekan ve adaletin sürekli değişmesi

72) İt's Wonderful Life (1946) : Şeker gibi film

73) Hour Of The Wolf (1968) : Gittikçe zihninde kaybolan bir ressam ve karısı

74) Rope (1948) : Cinayet sonrası parti veren iki genç, cesedi parti salonunda saklar

75) Prometheus (2012) :  Karanlığa yolculuk zihinde başlar

76) Beetlejuice (1988) : Nostalji

77) Jumanji (1995) : Nostalji

78) Jacob's Ladder (1990) : Vieatnam savaşında LSD kullanan bir asker geri dönerse

79) Mad Max (1979) : Her şey delice

80) Lucy (2014) : Sınırsız beyin

81) The Abyss  (1989) : Gizemli deniz suları ve gerçek bir gerilim

82) Repo Man (2008) : Organların değerlendiği bir dünya ve kahraman olmaya soyunmuş bir adam

83) Ender's Game (2013) : Bilgisayar oyunu ve gerçekliğin birleştiği sınır

84) Celda 211 (2009) : Bir gardiyanın ilk iş gününde hapishanede isyan çıkar

85) Carandiru (2003) :  Brezilya hapishanesinden anılar ve gerçek olaylar

86) The Purge Serisi: Senede 12 saat her şey ama her şey serbest

The Purge (2013)

The Purge : Anarchy (2014)

The Purge: Election Year (2016)

87) The Time Traveler’s Wife (2009) : Aniden gelişen zaman yolculukları

88) District B13 (2004) : Duvarlarla çevrili ve suçun normalleştiği bir mahalle

89) The Fifth Element (1997) : 2200'lerde geçen aksiyon

90) Cloud Atlas (2012) : Tarihte her şey birbirini etkiler

91) Delicatessen (1991) : Yemek arayışında olan insanlar ve masum bir aşk

92) Dawn of the Dead (2004) : En eğlenceli zombi filmi

93) Kill For Me (2013) : İnsanın merak duygusunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyan bilimkurgu

94) The Giver (2013) : Renklerin ve insanlığın anılarının yasaklandığı bir ütopya

96) Waterworld (1995) : Bütün dünya sular altında ve hiç kara parçası yok

97) The Colony (2013) : En değerli şeyin yemek olduğu bir kıyamet sonrası film

98) Videodrome (1983) : Sapkın bir videonun etkisinden kurtulamamak

99) Uncanny (2015) : İnsanlaşan robot

100) Who Am I (2014) : Hacker olan bir genç ve artan zekası

101) Perfume: The Story of a Murderer (2006) : Koku!

102) Fargo (1996) : Karlı havada işlenen suçlar

103) The Experiment (2001) : Gerçek bir deneye dayanan film, yapay bir hapishanede gönüllü mahkum ve gardiyanları konu alır

104) Face Off (1997) : İki kişi yüzlerini birbirleriyle değiştirirse ne olur

105) Snatch (2000) : Bir grup serseri. Eğlenceli film

106) Lock Stock And Two Smoking Barrels (1998) : Bir grup serseri daha ve yine eğlenceli film

107) Se7en (1995) : 7 günahın öfkesi

108) Repeaters (2010) : Her gün aynı güne uyanan gençler, aynı kalmayı başarabilir mi?

109) The Last Word - Perfect Sense (2011) :  Bütün insanlık yavaş yavaş duygu organlarını kaybeder

110) Otherlife (2017) : Hızlandırılmış zaman. Bir sene, bir saniye.

111) Akira (1988) : Anime. Güç ve kararsızlığın evrendeki yeri

112) I Origins (2014) : Aşk ve gözün gizemi.

113) A Quiet Place (2018) : Ses yok. Ses çıkaran ölür.

114) Upgrade (2018): Özgürleşme isteği ve bir insan zihninin çökmesi.

115) Firebase (2017) : Kısa. Nehir Tanrısı'nın savaşı.

116) Circle (2015) : 50 kişiden sadece 1 kişi canlı çıkabilir.

117) Victoria (2015) : Kesintisiz. Serseri bir akşam.

118) The Lobster (2015): Aşkın orman kanunları.





YERLİ


1)  Akrebin Yolculuğu (1997) : Bir yanda bir saat tamircisi diğer yanda ölüm ve zaman.

2) Yolcu (1994) : Fırtınanın ortasında kalmış üç kişi kader üstüne olaylar yaşıyor.

3) Yusuf İle Kenan (1979) : Arka sokaklarda sokak çocukları. Hayata dikleniyor.

4) İki Başlı Dev (1990) : Baba-oğul ilişkisinde kesişmeler ve  bir başkaldırı.

5) Gece, Melek ve Bizim Çocuklar (1994) : Taksim'in arka sokaklarında dönen tribal yaşamlar.

6) Dönersen Islık Çal (1992) : Bir cüce, bir travesti ve bol bol Taksim.

7) Sarmaşık (2015) : Kimse kimseyi tanımıyor. Nifak tohumları ekiliyor.

8) Laleli'de Bir Azize (1999) : "Uçmak istiyorsan en yüksek dağa tırmanacaksın. Uçmak zordur."

9) Gemide (1999) : "Ben de bu geminin baş şeyi gibiyim, başbakanı gibi"

10) Tabutta Rövaşata (1996) : "Aklın alıyo mu herif itfaiye arabası çalmış. Pislik bu!"

11) Gomeda (2007) : 5 genç. Sürreal bir ortama girer.

12) Anlat İstanbul (2005) : Masallar.

13) Sevmek Zamanı (1965) : Siyah ve Beyaz. Bir fotoğraf üç aşk.

14) Beyza'nın Kadınları (2005) : Kişilik bozukluğunda ölümler ve İstanbul

15) Gen (2006) :  Akıl hastanesinde paraoks

16) Gizli Yüz (1991): İntihar içgüdüsünün yüzü

Arada Güncellenecektir








31 Ağustos 2015 Pazartesi

George Grosz

 George Grosz (1893 –1959)

Grosz imgesi ölümün, cinselliğin ve insani ilişkilerin karikatürize halidir. 

Grosz'un bu resmi bir ailenin iç dünyasını yansıtır. 




Modern bir ailenin getirdiği çekirdek aile modeli resimde parçalanmış şekilde karşımızda durur. Baba, yerde içtiği zehirle; anne kendini asarak intihar etmiştir. Bebek ise bakımsızlıktan ölmüş gibi duruyor. Resmin renk dağılışı ailenin nasıl ilişkilerde olduğunu gösteriyor.Sarı evin dışını, yeşil evin içini gösteriyor.Annenin kendisini kocasının şapkasını koyduğu yere asmıştır. Bu şapka günlük hayatta kullanılmayan bir şapkadır. Bir süs gibi tavana yakın bir yerdedir. Eski günlere duyduğu özlem ve zaman geçtikçe umutsuzlaşması onu boğmuştur. Yüzünde o yaşlanmış duruş vardır. Kendini çok yaşlı hisseden bir anne.  Resmin en önemli ayrıntısı annenin ellerinin görünmemesidir. Arkadan bağlanmış ve görünmez bir el. Bu kesinlikle onun sürekli evin için sosyal yaşamdan uzak kalmasından dolayıdır. Ellerini bağlayan bu şey, hayatın ona sunduğu en acı şeydir. Eli, kolu bağlı bir annenin kendini şapkalığa asmasından daha ironik ne var? Şapka bir nevi sosyal yaşamı temsil ediyor. Onun altında gitgide boğulan bir annenin durumu.Babanın giysisi sanki işçi giysisidir. Tek parça ve tekdüze. Elleri yerde, pili bitmiş bir kumanda gibi bırakmıştır kendini. İçtiği zehir bebeğinde yanında duran alkol şişelerine benzer. Bir şeyden kaçmak için alkol tüketen baba figürü bu sefer içtiği zehirle kendinden kaçmıştır.  Ailenin üç üyesinin de karınları şişkindir. Tek amaçları karınlarını doyurmak olan bir ailenin tasviri gibi. Oran olarak bebeğin karnı ikisinden de şişkindir. Bir bebeğin sadece karnını doyuran bir aile. Bir aile fotoğrafı gibi çerçeveye alınmıştır resim. Yazarın imzası da bu çizgilerin içindedir. Sadece yerde yatan bebeğin ayağının olduğu yerde çizgi biraz belirsizleşmeye başlamıştır. Ölen üç kişiden sadece o bu resmin çizgisini bozabilecekmiş gibidir Babanın giysisi en koyu sarıdadır, annenin vajinası ve saçlarında babanın giysisiyle paralel bir sarı vardır. Sarı ve tonları evin dışındaki hayatın onlara getirdiği bir renktir. Baba, anne ve bebekten daha çok dışarıda olduğunu için koyu renktedir. Anne bir obje olarak sarılanmıştır. Toplumun kadına biçtiği iki yeri; başı ve vajinası.  Bebekte hiç yoktur. O daha dış dünyayla irtibat halinde değildir. Sadece ailesi vardır onun. Babasının eli ve başı bebeğin yeşil renginden daha açıktır. Büyüdükçe solan bir renk. Annede yeşilin tonu daha da azdır. O hem evin dışında hemde içinde kendi yalnızlığını yaşıyormuş gibi. 

Annenin ayaklarının altında ve babanın elinin yanında olan bebek.  
Babanın şapkasıyla annenin şapkası arasında (komodinin yanınd, beyaz bezin yanında ki beyaz şapka) yükseklik olarak fark fazladır. Babanın siyah, onun beyaz şapkası vardır. Biri şapka takmayı çoktan bırakmış diğeri hala onu kullanıyor. Annenin şapkasının asıldığı yerde bir aynası vardır. Ters çevrilmiş bir el aynası. Bu el aynası kadının artık istemediği veya artık anlamını yitirmiş bir şeydir.Komodinin üstündeki ayna yerine bez parçası asılmıştır. Ayna bezin üstündedir. Bir nebzede olsa kendilerine yukardan bakma isteği. Karşıdan bakmak yerine, yukarıdan bakmak. Önemli bir ayrıntı olarak aynanın karşısına geçtiklerinde bastıkların yerin yeşil olduğudur. Yer keskin bir şekilde sarıdan yeşile döner orda. Kendi iç dünyalarında yolcuk etmek isteyen insanların aynaya baktıklarında kendilerini rahatlamış hissettikleri bir yerdir burası.Odadaki duvarda asılı  hiçbir şey net değildir. Boş kalmasın diye asılmış şeyler veya zamanla anlamını yitiren şeyler. Komodinin hemen yanındaki baston gariptir. Çünkü bastonu kullanacak yaşta değiller. Bu baston onların hem iç yorgunluğudur hem de ölene kadar bu döngüden çıkamayacaklarının işaretidir. Bastonun yanındaki kova daha gariptir. Böyle bir kova neden odada tutulur? Estetik hiçbir değeri olmayan kova evin git gide salınışı gibidir. İşlerini görsün yeter.yeter.






25 Aralık 2013 Çarşamba

Alfredo Castaсeda

Alfredo Castaсeda (1923-1981)

Castaceda'nın imgesindeki sakallı yaşlı adam insanlığın anlayış düzeyinin son demlerini haber verir. Ataerkil geçmişin, dinle, kadınla, şansla bağlatılarını sunar bize. 


Resimde açık bir şekilde; Hz. İbrahim'in, oğlu İsmail'i kurban etmek istemesi görülür.  Dizlerinin üstüne çökmüştür Hz. İbrahim. Sağ elinde bıçak sol elinde İsmail vardır. İbrahim'in gençliğidir aynı zamanda İsmail. Onu kurban etmek istemesinin ana nedeni rüya değildir. Yaşının ilerlemesinden dolayı girdiği bir tür gençlikle anlaşamamazlık psikolojine girmiştir. İlk baba-oğul ayrılığı buna dayanıyor diyebiliriz. Görülen rüya, bilinçaltının yansımasından bir şey değildir. Aslında İsmail'i kurban etmesi, onu daha iyi yapmayacaktır. İçinde bulunduğu karmaşık durumu sağ ve sol taraflarında görebiliriz. Bıçak sağdır ama sol yanı istediği için bunu yapacaktır. Sol kalbi, sağ beyni temsil ettiği için ters bir durum vardır. Bu ters durum ise İsmail'in onun gençliği olduğu ihtimalini kuvvetlendiriyor. İbrahim aynı kendini kurban etmek istiyor aynı zamanda. 

Kurban olarak gelen koç, ataerkil yapının zayıflayacağına işarettir. Çünkü koç erkektir. İbrahim, oğlunu kesmeyerek ataerkil toplumu tamamen sekteye uğratmış diyebiliriz. Doğada zayıflığa yer yoktur. Oğlunu kesmeyecek ise birşey kesmek zorundadır o. Vicdanının, bedelini ise koç öder. Koç, erkekliğini gösteremez ve ölür. İbrahim, ise burada iki şeyi mükemmel dengelemiştir. 
1) Oğlunu kesmeyerek, erkekliğinden ödün vermiştir. 
2) Koç'u seçerek 'zayıf'' erkekliğin ölmesini istemiştir. 
Madem ataerkil yapı bozulacak, bari güçlü erkekler bunun meyvesini yesin. 

Castaсeda'da bunu anlamış ki koçu altta ayrı eklemiştir. Aslında koçun ayrı eklenmesinin başka bir nedeni daha vardır, İbrahim'in bilinçaltında yatan ve belirsiz olan düşünceleri koçla birlikte yüzeye çıkıyor. Rüyasın'da oğlunu öldüren İbrahim, bunu gerçekliğe dökerken nasıl bir psikoloji içindedir? Bunun en ince ayrıntısı, koçun kurban edildikten sonra yenmesidir. Neden kurbanlık olan koç yenmiştir asıl bu soru sorulmalıdır. Belirsiz bir nekrofili rüyasını mı görmüştür İbrahim? İnsanın insanı yediği bir geleneğe son verdiği açıktır. 

Alttan gelen koç ile İbrahim ve oğlu ağacı da imgeler. Kökleri koç olan bu ağacın gövdesi İbrahim, dalları ise bıçak ve İsmail'dir. Paradoks bir şekilde kökü keser ve kök tekrar dolmaya başlar. 

Ayrıntılardan biride İbrahim'in arkasında bulunan manzara ve bu manzarayı çevreleyen yarım dairedir. Sadece yarım daireye baktığımızda resimde İbrahim, bıçak ve İsmail'in başı görünür. İşte İsmail'i kesseydi İbrahim bu tam daire olacaktı. Tam daire ise tamamen doğayla birliktir. Dairenin altında renk değişir işler daha karmaşık bir hale gelir. Özgürlük mavisinden çöl rengine gelen renk, koçta kırmızı bir hal alır. 

Başka bir yönden bakarsak, İbrahim'in elinde tuttuğu baş kendi gençliğidir. İbrahim kıyamaz gençliğine ve başka bir yöntem dener. Koç bunu doldurabilecek bir hayvandır. Erkektir, pandır ve ölmeye hazırdır. Pan'ın ilk yenilgisi İbrahim'le başlar. 

Kan her türlü akacaktır. İbrahim'in diz çöktüğü yer kırmızı, koçun her tarafı kırmızı... Kanı başka yöne çekmek belkide en cazip olanıdır. Sorun şu ki ne oldu da kurbanlık olan koç yetersiz kaldı? Başka kurbanlık hayvanlar olaya dahil edildi. İnsanın içindeki kan dürtüsü genişletmiştir.  

Castaсeda'nın imzası bıçak yönündedir. Burada İbrahim'le aynı fikirde olmadığı açıktır. Rüya'nın etkisini kaybetmesi koçun kurban edilmesiyle başlar. Sağ tarafta kalan bıçak her türlü kan istemiş ki, bir kurban ortaya çıkmış..

Bana kalırsa asıl Hz. İbrahim'in rüyası budur. 
Çerçevenin genişlen süslemeleri bunu yayılacağını söyler. Sol tarafındaki kan İsmail içindir ama koç bunun yerini almıştır. 

2 Aralık 2013 Pazartesi

Pierre Roy

Pierre Roy (1880- 1950)

Roy'un imge dünyasında yumurta, yılan, tren, şarap ve oyun odaları imgesi ağırlık basar.



Günah işlemenin ve sonrasındaki vaziyeti görürüz bu resimde. İkiye ayrılmış ama yek bir vücut olan kişilik. Sol taraf günlük hayatının görünen tarafı sağ taraf ise iç -hissedilen- tarafıdır.

Gökyüzü solda mavi tonlarında özgürlüğü haber verir ama o öyle basit bir özgürlük değildir. Kırmızı şarap kısmı daha koyu beyaz şarap kısmı daha açıktır. Buradaki kırmızı şarap gün içindeki iç konuşmadır. Beyaz ise dış konuşma.
Beyaz şarabın yanında sağlıklı bir yumurta vardır. O ahlak anlayışını temsil eder. Beyaz şarabın yanında bir yılan görülür. O ise yumurtanın asıl nedenidir. İnsanı cennetten kovduran yılan  yumurtanın bekçiliğini yapar. Bu yumurta onunda olabilir olmayabilir de, artık bir anlamı yoktur yılan için. Günlük ilişkilerde ahlak her zaman olmak zorunda olduğu için, yılan sadece onu takip eder.

Şatonun arkasında kalan kırmızı şarap ise aslında günlük hayatın arkasında söylemediğimiz/söyleyemediğimiz şeylerdir.
İki şarap kadehinin bardakları değişiktir. Beyaz şarap daha fazla şarap alacak şekilde gösterilmiştir ve sadedir. Sade insanlar her zaman iyi ilişkiler kurar. Kırmızı şarabın kadehi ise daha gösterişlidir, tıpkı ego gibi.
Gölge sol resimde sağdan vurur, sağ resimde ise tepeden. Sağ mantıklı hareketin imgesidir. Sol ise kalbin. Sağdan vurdan gölge kırmızı şarabın gölgesini belirginleştiriyor. Söyleyemediklerimiz arttıkça o gölgenin belirginliği artıyor. Sağ resimde ise yukarıdan vuruyor ışık-yani göz. Çünkü Sağ taraf bilinçaltıdır ve bilinç altına sadece tepeden bakabiliriz onun altını görmek imkansızdır.
Gölge ilginç bir biçimde sol resimdeki şatonun altında da görünür. Yani günlük hayatta içimize attıklarımız.  Bu gölge bir süre sonra kırmızı şarabın gölgesine geçer. Oradan da sağ resme..
Gölgelerle ilgili bir ayrıntı da sol yukarıdadır. O gölge daha çok hayata değişik açılardan bakanlara aittir. Düşündüğü şeyleri, her yönden bakabilen insanlara.

Sol tarafta uzakta bir şato daha görünür. O ise aslında sağ resmin bir yansımasıdır. Günlük hayatta otomatik olarak çıkan bilinçaltının yansıması. Onu biz yalnız ve uzak olarak görürüz ama sağ resme baktığımızda hiçte öyle olmadığını görürüz.

Sağ resme gelirsek; 7 tane çürümüş yumurta sarar etrafını şatonun.  Ve şatonun arkasını görürüz. en dip yani.. 7 günahın temsili orada çürümeye bırakılmıştır. O günahlar gün yüzüne çıkmak ister. Sadece içlerinden bir yumurtanın zorla orada kaldığını görürüz. O yumurta ise ortadakidir. Şatonun altından onu tutan bir parça çıkar sanki ve Onun gölgesi aşağıya yansır. O yumurta kuşkusuz öfkedir. Çünkü 7 günahın içinden en enerji potansiyeline sahip günah odur. Cinnet anında o yumurta düşer. Öfke, her zaman ortadadır.

Sağ taraftaki kırmızı şarap kadehi, diğerlerinden farklıdır. Üçgen formundadır. Üç her zaman kutsaldır. Baba-oğul-kutsal ruh, elif-lam-mim, ben-sen-o... Şarap kadehi yarı yarıya doludur. Ama şarap daha çok gibi görünür bunun nedeni şeklidir.

Sağ resmin sol yukarında bir şey asılıdır. Bu sol resimde görülen yılanın derisidir. Derisini bilinçaltında değiştiren yılan burada unutulmamayı sağlar. Varlığını belli eder ama kendi yoktur. İnsanların yılanla ilişkisine göre o deri resimde yer değiştirir.

Sağ resmin yukarısında ise gölge hakimdir. bilinçaltına bakılmasının imkansızlığını gösterir.Çünkü ışığın nerden geldiği hiç belli değildir burada. Arka fondaki renkler uzayı anımsatır. Boşluğun uzaklardaki rengini..

22 Eylül 2013 Pazar

OnstOn

25 Eylül-12 Kasım arasında G-art'da yüze çıkan serginin 3 tane aynı temada ilerleyen eserleri inceleyeceğim.

Böyle bir sergi Osmanlı devam etseydi yine olurdu kanımca. Bu yönden sergi kaçınılmaz bir imge dünyasını bize sunuyor. Otomatik yapıyla batının imge dünyasıyla doğunun sentezi olan bu sergi ismi üstünde "Ottomatik" bir yapıya sahiptir.


Osmanlı savaşlarıyla meşhurdur. İki top arasında kalmış halkın hafızasını, toplumsal yapısını, gözünü anlatır bu üç resim. Ortadaki abimize Bay Osmanlı diyelim.

İki filin çerçeve renkleri kahverengidir. Kahverengi bir çok renkten elde edilir bu Osmanlı'nın içindeki milletleri belirtir. Kahverengi Osmanlı'nın favori renklerindendir ayrıca. Günümüzde ise hale kahverengi üst tabakanın renklerindendir. Bay Osmanlı'nın sağındaki filde kahverengi tonları daha azdır solundakine göre. Çünkü sağ taraf Osmanlı'nın içinde fakat ondan daha bağımsız düşünür. Soldakinde ise gelenekçi bir düşünüş hakimdir.
Bay Osmanlı'nın çerçeve renkleri daha yumuşak ama her tarafa yayılan bir renktir. Çünkü uzun tarihinin ona getirdiği bir gerekliliktir bu.

İki filin ortasında kalmış Bay Osmanlı. Biri ona balık atıyor diğer kuş. Atılan kuşlar ve balıklar yüzünde toplanmış. Osmanlı'nın içinde barındırdığı mutasyon kolaj birleşiyor. Sağ tarafında kuşlar sol tarafında balıklar. Balıklar saplantılı gelenekçi kişileri temsil ediyor. Osmanlı'nın büyük bir bölümünü oluşturan bu kişiler Kanuni'den sonra baskın bir şekilde öne çıkmaktadır. Kuşlar ise Osmanlı'nın düşünen ve gelenekçi yapıdan sıyrılmış- sıyrılmaya çalışmış kişilerdir.

Bay Osmanlı göz altları dikkat çekicidir. Sol tarafın yani balığın olduğu gözün altı daha çok bölünmüştür. Sağ taraf ise bölünmeden çok yıpranmış bir haldedir. Sol taraf lokmasını bekleyen bir diş sağ taraf dövülmüş bir demir gibi. Bay Osmanlı'da en büyük detaylardan biri sağ gözün altında akan bir damla yaştır. Üzülen Osmanlı'nın özgür olmayan bireylerini temsil eder kuş.

Kuşlar özgürlük mavisini taşır. Balıklar ise sol tarafta kalmış dini saplantıları temsil eder. Seçilen iki imge boşuna seçilmemiştir üstelik. Kuşlar ve balıklar en gizemli hayvanlardır. Karada yaşamazlar. Balıklar çabuk unutur. Kuşlar özgürlüğü hatırlar sadece. Kuşun kanatlarından biri Hazerfan'dır. Yeri gelir Baha Tevfik olur, yeri gelir Beşir Fuat olur, yeri gelir Nesimi olur. Bir bakıma Bay Osmanlı bütün insanlığı temsil eder başındaki fesi atarsak. Tarihin başlangıcından beri böyle gelmiştir bu. Toplumsal farklılıkları hazmedemeyen her iktidar yapısı için sadece fes yerine başka bir imge gelir-gider sadece!

Burundaki kuş ise Osmanlı'nın birleştiği tek noktadır. Çünkü burundan alınan koku gerçektir. Hemen hemen herkese aynı duyguları verir. Kan kokusu, çöp kokusu, gül kokusu. Ama kuşun başının sağ tarafta olması rastlantı değildir. Çünkü kuşu soldaki fil var etmiştir. Birde burada önemli bir ayrıntı vardır. Bay Osmanlı'yı dikey olarak ortadan böldüğümüzde kuşun başı sağda kalır diğer yarısı ise solda. Düşünen tarafı sağdadır yani. Ve alttaki kuşun başı balığın üstündedir. Kuş bu anlamda balıktan üstündür lakin balığın onun boynunu parçalamasına bir şey yapamayacaktır da aynı zamanda.Bu bilinmese de kuşun hep onun üstünde olduğu bilinecektir.

Sağ taraftaki fil kesinlikle savaşçı değildir. Tekerlek filin kulağının altında kalmış, diğerinde ise altında. Tekerleklerdeki parça sayısı da önemli ayrıntılardandır. Sağ taraftaki filde 6, sol tarafta ise 7 parçadır. Bu balıkların sayı olarak üstün olduğunu gösterir. Sol taraftaki filin dişleri savaşçı bir şekilde dışarı bakar ve burnunun sonundaki bıyık biraz incedir. Sağ taraftaki dişler ise sanki burnu sıkıyormuş ve nefes almasına izin vermiyormuş gibidir. Bıyıkları diğerine göre kalındır. Burada bir anlamda Bay Osmanlı'nın burnu da devreye giriyor. Sağ filin nefes alamamasını Bay Osmanlı'daki kuşun oraya dönmesinden eşitleniyor. Bay Osmanlı'nın burnu ise sol taraftan geldiğinden dolayı bir manada değişik bir paradoks oluyor. Osmanlı'ki orjinalliğin temeli de budur.

Hiçbir zaman değişmeyen tek organ olan göz ise resimlerde kusursuz işlenmiştir. Sağ taraftaki filin gözleri şaşkın ve umutlu, Bay Osmanlı'nın gözleri yorgun ve açık, sol taraftaki filin gözleri ise biraz yorgun ve umursamazdır.

Bay Osmanlı'nın yüz hatları kılçık, iskelet ve tüylerdir. Bunlar ölen insanlardır. Ölenlerin içiyle, kanıyla çizilir çünkü tarih. Çeneden altında da devam eder bu çünkü bu Osmanlı'nın sahip olduğu topraklar zaten tarihin başlangıcından beri savaş alanıdır. Ölenler yine kuşlu-balıklı gömülür, orada birleşirler. Ta ki bir filin ayağıyla daha da parçanıncaya kadar!

Bir ayrıntıda Bay Osmanlı'nın yüzünün sol tarafındaki testise benzer yılan balığının iskeletidir. Cinselliğe sapkın ve mutasyona uğramış bu yılan balığı aslında en tehlikeli imgedir. Balıkların içinde ama ondan olmayan bir türdür bu sapkınlar. Çabuk unutan balıklar onları bir türlü alaşağı edemezler. Balıkların suçu unutmak, kuşların suçu uçmaktır aslında.

İşte bunun için balıklara-halka unuttuğu için kızan kuşlar-bıyığı gür olanlar; uçtukları için balıklardan azar işitirler.


*Unutmadan:

Sergi Sitesi

Etkinlik Sayfası

Teaser

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Marc Chagall

Marc Chagall (1887-1985)

Chagall'ın imge dünyası parlaktır. Renkler tonlarıyla ifade edilir. Keman, İsa, Keçi-Pan, Savaş kargaşaşı, Işık ve Şeytan onun belli başlı imgeleridir. Din ve müzik evlenseydi muhtemelen şahitleri Chagall olurdu.


Akşam saatlerinin telaşını anlatır, resim. Güneşin batışından, gecenin başına kadar olan süreçteki insan durumları-telaşları ve hazırlıkları vardır.

Kemana aşinayiz. Chagall'ın özgürlük imgesi resmi ortasında ve şeytananın başının altında. Pan daha yavru bir şekilde betimlenmiş gecenin başı olduğu için. Buradaki ayrımda önemlidir. Pan yaratıcılığın şeytanıdır, kırmızı şeytan ise kötülüğün. Bunun için mavi keman ortalarında durur. Pan'ın rengi mum ve güneş renkleriyle gösterilmiştir. Mavi kemanın renklerini soldaki adamın yüzünde ve onun yukarısındaki adamın bedeninde görebiliriz. Mavi yüzlü adamın elindeki tuttuğu kağıtlar gecenin ilerleyen saatlerinde açılacak ve orada özgürlüğünü kesin kılacak, gün doğana kadar.  Adamın yanında pan ve başının paralelinde güneş vardır. kötülüğün şeytanıyla başları ters orantılıdır.

Sol yukardaki adam yalnızlığın sembolüdür. Elindeki asayla mavi yüzlü adamı uyarır, gün batıyor diye. Mavi yüzlü adamın hafif telaşı bu yüzdendir. Yalnızlığın yüz rengi yeşildir. Yeşil renk resimde bir yerde daha kullanılır o da sağ alttaki mumu tutan demirdir. Buradaki yeşil doğayı temsil eder. Doğa yalnızdır tıpkı adam gibi. Adamın ayakları yoktur fakat ayakkabılar vardır. Hiçbir yere gidemez ama kendini yalnızlığıyla öyle bir bağdaş'tırmıştır ki; ayakkabılarının varlığı onda güven hissi yaratır. Bu güven kuşkusuz saate olan tepkidir. Ayakkabılarıyla saate iteler. Belkide kırmızı şeytan onun iteklemesiyle düşmeye başlamıştır.

Güneş ilginç bir şekilde sol tarafın merkezine konulmuştur. Yalnız adam-doğa, Pan, kırmızı şetan ve telaşlı adamın ortasındaki dengenin sağlayıcısı konumundadır. Saat 8:20'dir. Gecenin başlangıcına ve akşamın zamanına göre kritik bir saat. Yani güneşin doğuşuyla ters orantılı bir şekilde olaylar rakseder.

Kırmızı şeytan. Neden şeytandır o? Aslında kanatları olan ve gayet güzel bir kadın olan bu imge neden şeytan olsun? Düşmüş kırmızı bir melek olamaz mı? Kuşkusuz olabilir ama şöyle bir ayrıntı vardır resimde- ve çok zor farkedilir bu : Şeytanın gölgesi yeşil yüzlü adamın asasına uzanıyor ve alttaki mavi yüzlü adamın telaşına telaş katıyor. Kaçan adam bir kadından kaçmaya çalışıyorsa sağ taraftaki İsa'nın başı neden dik? İsa'nın başı sadece adalet sağlandı zaman dikleşir. Bunun için kırmızı kadın melek aslında şeytanın temsilidir. Ve tabiki de Pan. Panda şeytandır. Bir resimde iki şeytan varsa ikininde kötülüğü farklı bir biçimdedir Pan'ın kötülüğü bireysel özgürlükse kırmızı şeytan toplumsal özgürlüktür. Toplumsal özgürlükten kastım: Alt taraftaki insanların ( Kemanın altında ve kırmızı şeytanın altındaki insanlar) telaş içinde değildir. Klasik bir akşamüstü geçiriyorlardır sanki. Umarsız bir şekilde devam ediyordur hayat onlar için.

Sağ taraftaki İsa'nın çarmıha gerildiği tahtanın rengi İsa'nın başının arka kısmında değişir ve rengi kırmızıdır. Tahtanın rengi kırmızı olduğu için ve şeytanda kırmızı olarak lanse edildiği için o meleğin kötü olduğu kanıtlanır. Ve Şeytan tabi ki; o da düşmüş bir melektir!

Chagall burada çok gizli bir mesaj veriyor dinlerin tarihine yönelik. Geçmişteki Pan şeytanı ile modern dinlerdeki "düşmüş" melek şeytanı arasındaki farkları...Pan iyi bir müziseverdir ve zamana pek aldırmaz ama kırmızı şeytan zamanın kölesidir ve müziği çok sevmez. Belkide keman çalmaya başladığı için o da telaşa sürüklenmiştir. Yüzündeki ifade o yöndedir çünkü.

İsa ile şeytan arasında iki kişi vardır. Bunlar İsa ile şeytanın temsilidir. Şeytanın kucağındadır İsa. Paradoks yapmış burada Chagall; Şeytanın kollarında olan İsa temsilidir soyuttur ama somut olarak İsa'nın acıları görülüyor. Gerçek hayat orada temsili ve temsili hayatın orada başka bir temsil ile gösterilmesi. Yanlarındaki mum doğanın mumu olduğu için bu paradoks her zaman devam edecektir.